2011'de Dera'da başlayan halk ayaklanmaları 8 Aralık 2024'te Esed rejimin düşmesi, devrimin başarıya ulaşması ile sonuçlandı. Bu süreç, Tunus ve Mısır'da devrilen rejimler dönemini anımsattı. Ancak Suriye'de rejimin devrilmesi, Mısır'daki karşı devrim, Libya ve Yemen'deki iç savaş, Tunus'taki otoriterliğin geri dönüşü süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bölge siyaseti açısından beklenmedik bir gelişmeydi. Nitekim Esed rejiminin, rejimi ayakta tutan Hizbullah, İran ve Rusya'nın kaybetmesi devrimci aktörler için bir umut ışığı olmakla birlikte karşı devrimci/darbeci aktörler açısından da tehdit olarak okundu ve özellikle Mısır'da bu gelişme büyük şaşkınlıkla karşılandı. Uzun süredir Esed'e destek veren ordu ve bürokrasi içindeki ulusalcılar, Suriye'deki “rejim değişikliğini” acı bir yenilgi olarak gördü. Mısır yönetimi ise bu süreçten endişe ve temkin duygularıyla etkilendi. İktidardaki askeri rejimin nabzı atan çevrelerde “tedirginlik, korku ve ihtiyat hâkim” olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla Suriye'de iktidarın devrimle el değiştirmesi, Mısır rejimin güvenliği açısından doğrudan bir tehdit olarak algılandı.
Resmi Politika ve Diplomatik Tepkiler
Mısır devleti, Suriye'deki yeni duruma resmî açıklamalarda temkinli yaklaştı. Dışişleri Bakanlığı, resmen “Suriye halkını, ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklediğimizi” vurguladı. Örneğin Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, yaptığı toplantılarda Suriye'nin “devlet kurumlarının birlik ve istikrarını” güçlendirecek kapsamlı siyasi bir çözüme ihtiyaç olduğunu belirtti. Bu ifadeler, Mısır'ın Suriye'nin parçalanmasına izin vermeyeceği yönündeki tutumunu yansıttı. Öte yandan Mısır yönetimi, Şam'la yakın ilişkiye temkinli davrandı: Ahmed Şara liderliğindeki yeni Şam yönetimine ve geçiş hükümetine henüz resmi kabul ya da davet yollanmadı. Yalnızca Şam yönetimiyle bir telefon görüşmesi yapılarak “Suriye içi siyasi sürecin dış müdahale olmaksızın Suriyelilerce yürütülmesi ve ülkenin birlik ve istikrarının korunması” dile getirildi. Kısacası Mısır, Suriye'nin iç meselesine diplomatik olarak doğrudan müdahale etmekten kaçındı ve tarafsız görüntü vermeye özen gösterdi.
Buna karşın sahada somut iş birliği adımları da atıldı. Rejim, Arap Ligi Çalışma Konseyi toplantısında Şam'a insani yardım uçakları göndererek (örneğin 15 ton yardım paketi) “insani koridor” açılmasına katkı sağladı. Ancak aynı dönemde sınır güvenliği sıkılaştırıldı. Güvenlik kaynaklarına göre, Mısır havaalanları Suriyeli yolculara yönelik sert kontroller başlattı; Avrupa, ABD ya da Körfez oturma izni olan Suriyeliler bile önceden onay almadan ülkeye sokulmuyor. Ayrıca Mısır parlamento gündemine yeni bir yasa geldi: Hükümete iltica/koruma statüsü verme yetkisi tanıyan ve mülteci tanımını netleştiren bir kanun tasarısı kabul edildiği bildiriliyor. Resmi gerekçeler “güvenlik” olsa da bu önlemler Suriye'den gelebilecek rejime göre ‘radikal' fakat normalde devrimci unsurları engelleme amacını taşıyor. Genel olarak Mısır yönetimi, Suriye krizi bağlamında ‘egemenlik ve istikrar' vurgusu yaparken, iç güvenliği sağlama adına Suriye kökenli nüfusa sınırlamalar getirdiğini ilan etti.
Medya ve Kamuoyu Algısı
Devlet yanlısı Mısır medyası ve düşünce kuruluşları, Suriye'deki iktidar değişimini “İslamcı ayaklanma” olarak yorumlayıp benzer bir tehlikenin kendilerini de kuşatacağından endişe duyuyor. Televizyonlarda devrim sürecinin lokomotif gücü olan Şara liderliğindeki silahlı gruplar, Mısır'daki Müslüman Kardeşler tehdidiyle birleştirilerek anlatıldı. İktidara yakın yorumcular, yeni Şam yönetimini “cihatçı teröristler” ya da “İsrail destekli kukla” olarak niteledi. Örneğin parlamento üyesi Mustafa Bekri, geçiş hükümetini “katliamcı terörist bir çete” olarak tanımladı. Sisi destekçisi el-Beled kanalının sunucusu Ahmed Musa da Suriye'deki yeni yönetime dair “bunlar idam cezası almış muhaliflerdir, ölümlerini uygulamalıyız” diyerek sert tepkiler verdi. Bu anlatıda, Sisi yönetimi kendisini “kan dökme ve zimmete para geçirme” gibi suçlardan arındırmaya çalıştı. Örneğin Cumhurbaşkanı Sisi, ilk resmî açıklamasında “ellerimde kan yok” ifadesini kullandı. Aynı konuşmasında “uyanık hücrelerden” bahsederek Müslüman Kardeşler'i ima etti; bu söylem, Mısır'da “Suriye'deki yeni rejim Müslüman Kardeşler'i cesaretlendiriyor” paranoyasını beslemeyi amaçlıyordu. Özetle, iktidar medyası ve devlet kurumları, Suriye'deki değişikliği iç politikada “devlet savunması” söylemiyle işledi: Dış mihraklara dikkat çekti, İslami grupları “yabancı oyunlar” piyonları diye lanse etti. Bu kampanya, halkı korkutma ve toplumsal desteği yeniden sağlamaya yönelikti.
Toplumsal Tepkiler ve İç Güvenlik Önlemleri
Mısır toplumunda Suriye devrimini kutlayan Suriyelilere yönelik sempati vardı ancak bu gösteriler polis müdahalesiyle dağıtıldı. İskenderiye ve Kahire'de Suriyeli göçmenler rejimin devrildiği haberini kutlarken güvenlik güçleri tarafından müdahale edildi, onlarca kişi gözaltına alındı. Bu durum, Mısır'daki Suriyeli topluluğun entegrasyon düzeyinin yüksek olmasına karşın yeni bir risk olarak algılanmalarıyla açıklanıyor. Halkın büyük çoğunluğu ise sokaklarda sessiz kaldı; genel bir “korku havası” hâkim oldu.
Muhalif kesimler sessiz kalmakla birlikte sosyal medyada ve muhalif basında Sisi rejimine yönelik eleştiriler arttı. Örneğin İhvan üyesi olduğu ifade edilen Mahmud Fethi'nin Ahmet Şara ile birlikte bir fotoğrafı yayınlanması, rejimi paniklettiği söyleniyor. Öte yandan eski devrimci simalardan Ahmed el-Mansur'un (Suriye cephesinde savaşmış bir ordu görevlisi) Sisi'ye ateşli eleştirilerde bulunması, rejimin güvenlik alarmını yükseltti. Bu süreçte Mısır, ana muhalefet hareketi olarak İslamcı örgütleri hedef gösterip rakipleri terör listelerine almayı hızlandırdı.
Bu arada Mısır'da ekonomik durum ağırlaşıyor. Yüksek enflasyon ve döviz kıtlığı halkı bıktırmış durumda. Bu koşullarda Suriye'den gelen haberler, “bir devrim dalgası yeni bir krize” yol açar korkusunu tetikliyor. Birçok Mısırlı analiste göre sokaktaki gerçek endişe ekonomideki çöküş; Suriye meselesi, iktidar tarafından bu korkuyu pekiştirmek için kullanıldı. Özetle toplumda resmî söylemin yerleşmesine rağmen, asıl derin huzursuzluk ekonomik sıkıntılardan kaynaklanıyor.
Mısır Rejiminin Korkuları ve Gelecek Senaryoları
Mısır askerî yönetimi, tarihsel olarak Müslüman Kardeşler'le mücadele ve orduya sadakat üzerine kuruldu. Bu nedenle Suriye'de benzer çizgide hareket eden İslamcı bir liderin yükselişi, Sisi için kâbus sayılabilir. Cumhurbaşkanı Sisi'nin rejim meşruiyeti iki ana sacayağına dayanıyor: Askeri kurumlarla iç içe geçmiş liderlik ve Müslüman Kardeşler karşıtlığı. Suriye örneği, bu temellerin kırılabileceğini gösterdi: Önce ordunun dağılması, sonra da iktidarı kaybetmesi, Mısır generallerinin de “sizinle aynı gemideyiz” demesine yol açtı.
Bu noktada özellikle ordudaki değişimlere dikkat çekiyor. Temmuz 2024'te kapsamlı kabine değişikliği ile birlikte Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı'nın ani görevden alınması, ordunun üst kademelerinde belirsizlik sinyali olarak yorumlandı. Bu tür gelişmelerin Sisi'ye olan güveni sarsabileceğini ileri sürülebilir. Ayrıca ekonomik istikrarsızlık ve halkın artan öfkesi, ordunun halktan kopmaması gerektiği mesajını veriyor. 2024 sonunda popüler anketlerde Sisi'nin onay oranının düştüğü, sokaktaki memnuniyetsizliğin arttığı bildiriliyor. Geçmiş deneyim gösteriyor ki, Mısır'da radikal bir iktidar değişimi askerî darbe ile olsa da güçlü bir toplumsal hareket ihtimali de her zaman mümkün.
Bununla birlikte Mısır'ın Suriye'den farklı yanları da var. Journal of Democracy'de kaleme aldığı “Mısır, Suriye gibi mi olacak?” başlıklı yazıda Shady Harb'ın vurguladığı gibi, Mısırlılar bugün “silahlı isyan” fikrine büyük ölçüde mesafe koymuş durumda. 2011'den bu yana askerin politikanın bekçisi konumunda kalması, Sisi yönetimine destek sağladı. Ülke içindeki muhalefet parçalı ve zayıf; aralarında İslamcı-seküler ayrılık derin. Bu da “Suriye senaryosunun” aynen Mısır'da tekrarlanmasını zorlaştırıyor. Bir başka farklılık, Sisi rejiminin devrilmesinin yıkıcı bir iç savaşa yol açacağı korkusunun geniş kitlelerde karşılık bulması. Zira Mısır'da 2011 sonrası trajediler henüz hafızalarda. Dolayısıyla sokaktaki Mısırlılar, herhangi bir toplumsal kırılmanın ardından kaos ihtimalinden endişe ediyor.
Öte yandan bu iktidar krizi Sisi için uyarıcı oldu. İktidar çevreleri, Suriye olgusunun kendi ülkesine sirayet edebileceği düşüncesiyle teyakkuz halinde. Rejimin Suriye deneyiminden çıkardığı derslerden biri, siyasi reform ve ekonomik istikrar ihtiyaçlarının altının çizilmesidir. Sisi'nin halkın güvenini yeniden kazanmak için en azından belli başlı tutukluları serbest bırakması, parlamento seçimlerini demokratik ve şeffaf hâle getirebileceği düşünülebilir. Rejim içine dönük bu tür adımlar, bölgede silahlı biçimde rejim deviren ve bölgede güç kazanan bir Suriye yerine, “milliyetçi Arap kampı” içinde dengeli bir Suriye istikrarına zemin hazırlayabilir.
Sisi'nin Sonu mu?
Şimdi en çok tartışılan soru: Suriye'de olup biten, Sisi yönetiminin sonunu getirir mi? Bu konuda görüşler ayrılıyor. Bir kesim Mısır'ın derin ekonomik ve sosyal kriz içinde olduğu görüşünde. Shady Harb gibi yorumcular, Sisi'nin meşruiyetinin sarsıldığına dikkat çekerek, ekonomik çözümler ve siyasi açılımlar yapılmaması durumunda ordunun araya girip yeni bir düzen kurabileceğini öne sürüyor. Gerçekten de 2024'te Sisi rejimini eleştiren, Yahya Hüseyin Abdülhadi'nin yeniden tutuklanması, halkın gelecekten ümidi olmadığını gösteriyor. Ayrıca Sisi'nin 2030'a kadar görevde kalma planları halkta rahatsızlık yaratıyor.
Diğer yandan “Mısır, Suriye değildir” yaklaşımı da halen masada. Buna göre Mısır ordusu halen sağlam, Sisi iç muhalefeti şiddetle bastırdı ve geniş dış finansman desteği alıyor. Bu faktörler, derhal bir “şok dalgası” yaşanmasını zorlaştırıyor. İsrail ile barış süreci ve Körfez desteği gibi dinamikler de Mısır'ı güvende tutuyor. Dolayısıyla Sisi'nin hemen düşmesini bekleyenler aşırı iyimser görünebilir.
Uzun vadeli etkiler ise henüz belirsiz. Mısır yönetimi, Suriye'deki yeni iktidarla kademeli bir yakınlaşma arayışında görünüyor: Her ne kadar ilk tepkiler mesafeliyse de Sisi'nin Arap devletleriyle koordineli hareket ederek Şam ile münasebetleri yeniden düzenleyeceği öngörülüyor. Öte yandan halk ve muhalefet ayağında “rejimin kaçınılmaz çöküşü” söylemi güçlenmeye devam ediyor. Hem içerideki ekonomik tıkanıklık hem bölgedeki düş kırıklığı, ileriki dönemde muhalefeti cesaretlendirebilir.
Sonuçta Mısır'da Suriye devrimi, rejime hem “geri sarma” hem de “yeniden yapılanma” mesajı verdi. Şu an için Sisi iktidarı devrilmiş görünmüyor; fakat yönetim kademeleri, öngörülemez dış şoklara ve toplumsal tepkilere karşı alışık olduğu kadar hazırlıklı değil. İstikrarsızlık korkusu ile ekonomik reform talepleri arasında sıkışan hükümet, önümüzdeki dönemde dengeyi korumaya çalışacak. Suriye deneyimi, Mısır'da bugünkü yönetimin “en iyimser dönemini” sorgulattı: Yerine yeni bir düzen kurmak veya mevcudu dönüştürmek zorunda olup olmadığı, zamanla belli olacak. Bu açıdan, 8 Aralık 2024'ten sonra başlayan süreç, Sisi rejimi için bir sınav olmaya devam ediyor.