Suriye, 8 Aralık 2024'te Beşar Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte tarihinin en köklü siyasal kırılmalarından birini yaşamıştır. On yılı aşkın bir iç savaşın ardından iktidara gelen Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ülkeyi yeniden inşa etme ve uluslararası toplumla ilişkilerini normalleştirme misyonuyla yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Bu dönüşüm yalnızca siyasal sistemin değişimi değil, aynı zamanda bölgesel güç dengelerinin yeniden tanımlanması anlamına gelmektedir. İran'ın etkisinin gerilemesi, Türkiye'nin Suriye sahasındaki rolünün dönüşmesi, Körfez ülkelerinin yeniden yapılanma sürecine yönelik ilgisi ve Rusya'nın Ukrayna savaşı nedeniyle kısıtlanan kapasitesi, Şam'ın dış politika alanını önceki dönemlere kıyasla daha esnek hale getirmiştir. Bu yeni konjonktürde Şara yönetiminin en temel sınavı, devrim sürecinde halka vaat ettiği “istikrar, yeniden yapılanma ve uluslararası meşruiyet” hedeflerini somut politikalara dönüştürebilmektir. Ancak bu hedeflerin gerçekleşmesi, Suriye'nin Batı dünyasıyla —özellikle de ABD ile— yeniden entegrasyonuna bağlı görülmektedir. Nitekim savaş sonrası dönemde ülkenin siyasi ve ekonomik olarak yeniden inşası, yaptırımların kaldırılması, yatırım ve kredi akışlarının başlaması ve uluslararası diplomatik tanınırlığın güçlenmesi, Washington ve müttefiklerinin onayı olmaksızın mümkün görünmemektedir.
Bu bağlamda Ahmed eş-Şara'nın 10 Kasım 2025'te gerçekleştirmesi beklenen Washington ziyareti, yeni yönetimin yalnızca dış politika değil, aynı zamanda iç meşruiyet stratejisinin de merkezine yerleşmektedir. Şara'nın Riyad'da Donald Trump ile yaptığı görüşme ve Eylül ayındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ziyaretiyle başlayan bu diplomatik açılım, Şam'ın uluslararası sisteme dönüş yolculuğunun üçüncü ve en kritik adımı olarak öne çıkmaktadır. Bu ziyaret, hem ABD'nin Ortadoğu'daki yeni güvenlik stratejilerinde Suriye'ye biçtiği rolü somutlaştırma hem de Şara yönetiminin devrim sonrası Suriye'yi Batı ile uyumlu, pragmatik ve ulusal çıkar temelli bir dış politika çizgisine oturtma çabasını temsil etmektedir.
Riyad'dan Washington'a: Yeni Suriye'nin Diplomatik Dönüşü
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın 10 Kasım 2025'te gerçekleştirmesi beklenen Washington ziyareti, ülke tarihindeki en kritik diplomatik açılımlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Bu ziyaret, yalnızca bir devlet başkanının ABD'ye yaptığı ilk resmi ziyaret olma özelliğiyle değil, aynı zamanda Suriye'nin uzun yıllar süren izolasyondan çıkışının kurumsallaşması açısından da dönüm noktasıdır. Şara'nın Riyad'da Donald Trump ile 14 Mayıs'ta gerçekleştirdiği görüşme, bu dönüşüm sürecinin ilk sembolik adımıydı. Ardından gelen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ziyareti —bir Suriye liderinin 1967'den sonra ilk kez Genel Kurul'a hitap etmesi—, Şara yönetiminin uluslararası tanınırlığını artırmayı hedefleyen çok katmanlı diplomasi stratejisinin parçası olarak okunabilir.
Riyad görüşmesi, Şara'nın Batı ile yeniden iletişim kurma çabasının zeminini hazırlarken, Washington ziyareti bu süreci kurumsal bir çerçeveye oturtmayı amaçlamaktadır. Yeni Şam yönetimi açısından bu temas, hem ABD'nin bölgesel stratejileriyle kesişen güvenlik alanlarını tanımlamak hem de Suriye'nin yeniden inşası, yaptırımların gevşetilmesi ve uluslararası finansal akışlara yeniden erişim için diplomatik meşruiyet kazanmak anlamına geliyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ın, “Suriye'nin DAEŞ'e karşı uluslararası koalisyona katılmasını umuyoruz” ifadesi, bu sürecin güvenlik temelli eksenini açıkça yansıtmaktadır. Böylece Şara yönetimi, rejim sonrası dönemde Suriye'nin yeniden şekillenen güvenlik mimarisine “ortak” olarak dâhil edilme arayışındadır.
Uluslararası Meşruiyet Arayışı
Şara'nın 21–25 Eylül tarihlerinde New York'ta gerçekleştirdiği BM Genel Kurulu ziyareti, Washington görüşmesinin diplomatik ön hazırlığı olarak değerlendirilebilir. Bu ziyaret sırasında hem BM Genel Sekreteri Antonio Guterres hem de çok sayıda Arap ve Batılı liderle görüşmeler yapan Şara, Suriye'nin uluslararası sisteme yeniden entegrasyonunu hızlandırmayı amaçlamıştır. Öte yandan, ABD'nin Şara'ya özel seyahat izni vermesi —yaptırımların yürürlükte olmasına rağmen—, Washington'un Şam ile temkinli bir angajmana girmeye istekli olduğunu göstermiştir.
Şara'nın BM'deki konuşmasında öne çıkan “bölgesel istikrarın yeniden tesisi, sınır güvenliği ve terörle mücadelede kolektif eylem” vurgusu, ABD'nin beklentileriyle örtüşmektedir. Ancak bu örtüşme, ilişkilerin derinleşeceği anlamına gelmemektedir. Zira Washington'un temel önceliği, Suriye'nin DAEŞ'in yeniden canlanma riskine karşı etkin bir ortak haline getirilmesidir. Batılı medya organlarında Barrack, Suriye'nin “koalisyonun parçası olmasının onlar için büyük bir adım olacağını” vurgulamıştır. Bu söylem, ABD'nin Şara yönetimine yönelik stratejisinin koşullu bir normalleşme biçiminde ilerleyeceğini göstermektedir: güvenlik iş birliği karşılığında sınırlı diplomatik ve ekonomik açılım. Ancak bu ilişki biçimi, Suriye'nin geleneksel müttefikleri açısından hassas bir denge gerektirmektedir. Şara'nın Ekim ortasında Moskova'da Vladimir Putin ile yaptığı görüşme, Rusya'nın yeni Şam yönetimi üzerindeki nüfuzunu koruma çabasını yansıtırken, Washington ziyareti bu denklemin Batı ayağını oluşturabilir. Dolayısıyla Şara, iki küresel güç arasında bir “denge diplomasisi” yürütmektedir. Bu yaklaşım, Suriye'yi hem Rusya-İran eksenine hapsolmaktan kurtarmayı hem de Batı ile temkinli bir yeniden yakınlaşma kurmayı hedeflemektedir.
İsrail ile Gerilimi Azaltma
Washington ziyaretinin bir diğer kritik başlığı, Suriye-İsrail hattında süren gerilimi azaltma görüşmeleridir. ABD arabuluculuğunda yürütülen bu müzakerelerin, Şara'nın ziyareti öncesinde bir “güvenlik mutabakatı”na dönüştürülmesi yönünde yoğun çabalar olduğu bildirilmektedir. Barrack'ın “Suriye ve İsrail anlaşmaya çok yakın” açıklaması, bu diplomatik sürecin ilerlediğine işaret etmektedir. Bu girişimin iki yönlü stratejik mantığı bulunmaktadır. Birincisi, İsrail'in Suriye topraklarına yönelik hava saldırılarını durdurması ve güneydeki askeri varlığını geri çekmesi karşılığında Şam yönetiminin sınır güvenliği ve silahlı grupların faaliyetleri konusunda taahhüt vermesidir. İkincisi, ABD'nin arabuluculuğunda Suriye'nin “bölgesel istikrar üreticisi” bir aktör olarak konumlandırılmasıdır. Böyle bir mutabakat, Şara yönetimine uluslararası meşruiyet kazandırmakla kalmayıp, aynı zamanda Arap dünyasında da Suriye'nin diplomatik ağırlığını artırabilir.
Bununla birlikte, bu tür bir yakınlaşma iç politikada tartışmalı sonuçlar doğurabilir. Suriye kamuoyunda İsrail ile olası temasların “erken ve riskli” olduğu yönünde güçlü tepkiler mevcuttur. Suriye TV bile, “fazla açılımın İsrail'e fayda sağlayacağı” uyarısında bulunmuştur. Bu nedenle Washington ziyareti sırasında olası bir Şara–Netanyahu görüşmesi ihtimali hem iç hem dış politikada kırılgan dengeler yaratabilir. ABD için bu süreç, Suriye'yi İran etkisinden uzaklaştırmanın jeopolitik aracı; Şara içinse, ulusal çıkarlar üzerinden yürütülen pragmatik bir normalleşme deneyidir.
Sonuç olarak Şara'nın Washington ziyareti, Suriye'nin iç savaş sonrası dönemde uluslararası sisteme geri dönüşünün kurumsallaşması anlamına gelmektedir. Bu ziyaret, bir rejim değişikliğinin ötesinde, devletin yeniden tanımlanan kimliğinin dünya sahnesinde sınanacağı bir diplomatik test olarak görülebilir. Ancak bu süreç, kontrollü bir normalleşme niteliği taşımaktadır: ABD'nin güvenlik koşulları, İsrail'in talepleri ve Batı'nın yaptırım rejimleri, Şam'ın diplomatik manevra alanını daraltmaktadır. Yine de Şara yönetimi için bu ziyaret, ülkenin “parya devlet” konumundan çıkması yönünde bir eşiği temsil etmektedir. Suriye, bu kez silahla değil, diplomasiyle var olmayı hedeflemektedir. Eğer Şara Washington'da beklenen sonuçları elde edebilirse —yani güvenlik iş birliği, kısıtlı ekonomik açılım ve bölgesel tanınırlık— Suriye'nin uzun süredir kapalı olan uluslararası kapıları aralanabilir. Ancak bu aralanma, kalıcı bir dönüşüm değil, dikkatli bir geçiş döneminin habercisidir: bir ülkenin küllerinden yeniden doğarken, yeni ittifaklar kadar eski gölgeleriyle de hesaplaşması gereken bir diplomatik sahne.