Uzun süredir tartışılan ve Franz Fanon ile Albert Memmi gibi önemli isimler tarafından erken dönemlerde yapısı ve özellikleri analiz edilen Yerleşimci Kolonyalizm, son dönemde özellikle İsrail-Filistin ilişkileri bağlamında yeniden yoğun bir biçimde gündeme gelmiştir. 1965 tarihinde Fayez A. Sayegh (Zionist Colonialism in Palestine) ve 1973 İsrail'i yerleşimci kolonyalist bir devlet olduğunu söyleyen Maxime Rodinson (Israel: A Colonial-Settler State?) gibi ciddi araştırmacılardan sonra Edward Said (Filistin Sorunu), Noam Chomsky (On Palestine, 2015), Gabriel Piterberg, (Siyonizmin Dönüşleri, 2015) Rashid Khalidi (The Hundred Years' War on Palestine: A History of Settler Colonial Conquest and Resistance, 2020) ve Hatem Bazian (Filistin: Bir Sömürgecilik Meselesi, 2024) gibi araştırmacılar İsrail'in Filistinlilerle olan ilişkisinin Yerleşimci Kolonyalizm üzerine inşa edildiğini açıkça ve kanıtlarıyla ortaya koymuşlardır. Nitekim 2022 yılında Uluslararası Af Örgütü'nün yayınladığı “Filistinlilere Karşı İsrail Apartheid'ı; Zalim Tahakküm Sistemi ve İnsanlığa Karşı Suç” isimli raporda İsrail'in bir diğer yerleşimci kolonyal devlet olan Beyaz-Irkçı Güney Afrika Devleti ile özdeşleşen Aparheid devlet olduğunu açıkça ilan etmiştir. İsrail'in Filistin'deki politikalarının açık bir şekilde yerleşimci kolonyal özellikler taşıması -toprak edinimi, yerli nüfusun tahliyesi, Yahudi emeğinin yüceltilmesi ve Yahudi üstünlüğü- nedeniyle tartışma hem akademik hem de kamusal alanlarda ciddi bir şekilde tartışılmaya ve sorgulanmaya başlamıştır. Bu nitelikleri taşıyan bir devletin meşruiyetine dair ortaya konulan eleştiriler sonrasında siyonistler, bu eleştirileri getiren kişileri susturmaya -Lobi gücü ve anti-semitizm suçlamalarıyla – çalışmıştır. Aynı şekilde yine yeni bir tarih anlatısı oluşturma, asıl suçlu olarak tarihsel anlatısına Araplar ve Müslümanları yerleştirmiştir.
Son gerçekleşen ve The New York Times gazetesinin sayfalarına taşınan olay ise New York Belediye Başkanlığı için yapılan Demokrat ön seçimlerinde ezici bir üstünlük elde eden Zohran K. Mamdani'nin ailesine yönelik anti-semitik suçlamalardır. Annesi Oscar adayı bir film yapımcısı, babası ise Mahmood Mamdani, Columbia Üniversitesi'nde post-kolonyalizm alanında önemli bir isim. Çalışmaları, Afrika'daki sömürgecilik mirasına, birçok Batılının Müslümanlara bakış açısındaki basitliğe ve insan hakları konusundaki uluslararası tartışmaların bazı vahşetleri öne çıkarırken bazılarını nasıl göz ardı ettiğine değiniyor. Kolonyalizm üzerine uzmanlaşan Mamdani, Edward Said ve Rashid Khalidi gibi önemli Filistinli akademisyenlerle de arkadaşlığı bulunmakta ve Filistin meselesinde de ciddi bilgiye sahip ve İsrail'in iyi bir eleştirmenidir. Mahmud Mamdani, en bilinen kitabı “Good Muslim, Bad Muslim/İyi Müslüman, Kötü Müslüman”da şöyle yazmıştı: “Uluslararası alanda, kendisini etkileyen neredeyse her BM kararına meydan okuyan tek bir devlet var: İsrail. Uluslararası toplumda İsrail, dokunulmazlıkla güç kullanmanın savunucusudur.” 2013 yılında İsrail'de düzenlenen bir film festivaline daveti sosyal medyada “apartheid bitene kadar” ülkeyi ziyaret etmeyeceğini söyleyerek reddetti. Bazı yazılarında Siyonistleri baskıcı olarak tanımlayan Mahmood Mamdani, geçen yıl Columbia'daki kamplarda Gazze'deki savaşı protesto etmek için dersler verdi ve üniversitenin protestolara verdiği tepkiyi eleştirdi. Gazze Şeridinde İsrail'in gerçekleştirdiği katliamlar sonrasında Mamdani gibi etkili akademisyenlerin yerleşimci sömürgecilik kavramını kullanması, onu Siyonist lobinin ve bastırma güruhunun hedefi haline getirmiştir. İsrail eleştirmenlerinin kişisel bilgilerini ifşa eden İsrail yanlısı grup Canary Mission, Zohran Mamdani'nin annesi ve babası Mahmood Mamdani'ye saldırmaya başlamıştır. Özellikle İsrail'e karşı yerleşimci kolonyalizm “suçlamalarının” yersiz ve bunun tamamen anti-semitizm/Yahudi düşmanlığından kaynaklı bir yorum olduğu iddialarında bulunarak hem Zohran Mamdani'nin kampanyasını hem de Mahmood Mamdani'in kariyerini karalamaya başladılar. Yerleşimci Siyonizm'e dair tartışmalarla The New York Times sayfalarına taşınacak kadar gündeme gelince İsrail'deki Siyonistler buna karşı yeni bir tarih anlatısı inşa etmeye giriştiler.
Olayın The New York Times gazetesine taşınmasının ardında İsrail'in önemli gazetelerinden biri olan The Times of Israel gazetesinde Edward L. Greenstein (İsrail'deki Bar-Ilan Üniversitesi'nde Kutsal Kitap Çalışmaları Profesörü ve eski Kenan dili ve edebiyatı konusunda uzman) tarafından Who's the colonialist? (15 Temmuz 2025) isminde bir yazı yazarak The New York Times gazetesinde çıkan habere ve yerleşimci kolonyalizm tartışmalarına yeni bir tarihsel anlatı inşasıyla cevap vermeye çalışmıştır. Greenstein yazısında, İsrail'in sömürgeci olmadığı ve İsrail'e yönelik “sömürgecilik” suçlamalarının “entelektüel tembellik” ve “tarihin okunu tersine çevirme” olduğunu iddia etmektedir. Yazara göre, sömürgeciliğin belirgin işaretleri dil, kültür ve din gibi özelliklerdeki değişimlerdir. Günümüz Filistinlilerinin baskın dilleri olan Arapça ve dinleri olan İslam'ın, yaklaşık 1.300 yıl önce Orta Çağ'daki Arap Yarımadası'ndan gelen Müslüman fetihlerinin bir sonucu olduğu, bu nedenle Filistin kültürünün büyük ölçüde erken Orta Çağ Arap sömürgeciliğinin ürünü olduğu savunulmaktadır. Buna karşılık, metin, İsraillilerin ve Yahudilerin, antik çağlarda İsrail-Filistin topraklarında gelişen Kenanlı kültürünün dilsel ve kültürel mirasçıları olduğunu, İbranice'nin Kenanca'nın bir lehçesi olduğunu ve Yahudi edebiyatının Kenanlı geleneklerinden beslendiğini belirtir. Yahudilerin sürgünlere rağmen bu topraklarda sürekli olarak yaşadığı ve Kenanlı zamanlara uzanan kesintisiz bir İbranice ve Yahudi kültürü zincirinin bulunduğu vurgulanır. Metin, İsrail'in Etiyopyalı Yahudileri tam vatandaş olarak ülkesine almasını örnek göstererek, hiçbir sömürge gücünün Afrikalı siyah insanları tam vatandaş yapmak için kendi ülkesine getirmediğini, bunun İsrail'in sömürgeci olmadığına dair bir kanıt olduğunu öne sürer. Sonuç olarak, İsrail'i sömürgeci olarak nitelemenin, Yahudi varlığının sürekliliğini ve Orta Çağ Arap imparatorluk genişlemesinin mirasını silen bir anlatı olduğu iddia edilmektedir.
Bu noktada Greenstein'in aslında yaptığının entelektüel tembellik ve tarihi testten okumak olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle Greenstein kendi uzmanlık alanı olan Kenanlılara dair bilgilerin ayırtılarıyla metni evirip çevirerek, burada entelektüel tembelliğe sığınmakta, geniş bir yerleşimci kolonyalizm okuması yapmamaktadır. Çünkü yazara göre sömürgeciliğin belirgin işaretleri dil, kültür ve din gibi özelliklerdeki değişimlerdir. Ancak kolonyalizm üzerine mevcut literatürde yerleşimci kolonyalizmin temel özellikleri toprak edinimi, yerli nüfusun tahliyesi, işgalci emeğinin yüceltilmesi ve işgalci gücün üstünlüğüdür. Filistinlilerinin dili olan Arapça ve dinleri olan İslam'ın, yaklaşık 1.300 yıl önce Arap Yarımadası'ndan gelen Müslüman fetihlerinin bir sonucu olduğu, bu nedenle Filistin kültürünün büyük ölçüde erken Orta Çağ Arap sömürgeciliğinin ürünü olduğu iddiasını savunan yazar, bu noktada Filistin yerliliğini ve bu toprakların temel sahipleri olduğunu kabul etmesi gerekmektedir. Çünkü bu uzun yıllardan kökenlerini eski Filistler ve Kenanlılara (İsrail'de kabul görmeyen) dayandıran Filistinlileri toprak üzerindeki varlığını kanıtlayan bir anlatıdır. Yine dil ve din üzerinden gerçekleşen eski veya antik sömürgecilik anlatısına dayanılacak olunursa dünya üzerindeki birçok milletin zaman içerisinde dilsel ve dinsel bir dönüşüm geçirdiği kesindir. Bölgedeki birçok insan Hristiyanlaştı, Araplaştı ve Müslümanlaştı. Yerleşimci Kolonyalizmle hiçbir ilgili olmayan tarihsel normları bu şekilde yorumlamak abesle iştigal etmek ve akademik tembelliktir ancak. Yahudilere dair Kenanlılar üzerinden anlatılan hikâye kesin olarak ispatlanmamış, İsrail'in Kitabı Mukaddes arkeolojisine dayanan tamamen politik iddialardır. Buradan elde edilen verilerle bir yorum yapılmasının zorluğu birçok ciddi akademisyen tarafından incelenmiş ve çürütülmüştür (bkz. Keith W. Whitelam, Invention of Ancient Israel the Silencing of Palestinian History, 1996.; David N. Myers, Re-inventing the Jewish Past: European Jewish Intellectuals and the Zionist Return to History, 1995. Nur Masalha, The Zionist Bible: Biblical Precedent, Colonialism and the Erasure of Memory, 2013). Yine bu anlatı üzerinden Yahudi varlığının sürekliliğini vurgulamak İsrail tarih çalışmalarından 2 bin yıllık utanılan sürgün hayatının saklanması amacıyla oluşturulmaya çalışılan “sürgünün hükümsüzleştirilmesi ve tarihe dönüş” mitleridir.
Bu mitler Filistinlilerin Filistin'deki varlıklarının kısa ve geçici olduğunu, hak iddia edebilecek kadar uzun bir tarihsel geçmişlerinin olmadığını iddia eder. Ancak Greenstein'in Kenanlılar üzerinden anlatısına bakıldığında Filistinlilere dair İsrail'in resmi tarih anlatısının da gerçek olmadığını görebiliyoruz. İsrail'in Etiyopyalı Yahudileri tam vatandaş olarak ülkesine almasını örnek göstermesi noktasında bu kişilerin Falaşa şeklinde ikinci sınıf ve kabul görmeyen kişiler olduklarını ifade etmek gerekiyor. Nitekim İsrail'de Yahudi bile kabul edilmeyen Etiyopya Yahudileri için İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, “bugün 38 bin yarın 150 bin, daha sonra 1,5 milyona çıkarlar” diyerek bu konudaki endişelerini dile getirmiştir. Yine İsrail'e göç konusunda Avi Shlaim'in hatıratlarından söylediği şeyi söylemek konunun anlaşılması noktasında önemli olacaktır. İsrail'in varlık şemasında Araplar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika göçmenleri, dışlamacı, geri kalmış, bedevi, zekâsı düşük insansı varlıklardır. Ayrıca bir etnokrasi olan İsrail'in Yahudi olarak “kabul edilen” bir grup üzerinden kendini meşrulaştırması akademik anlamda bir acemilik olmakla birlikte, İsrail'in Filistin'de işlediği suçları temizlemez ve Yeleşimci Kolonyalist bir “devlet” olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kaynakça:
[2] https://www.nytimes.com/2025/06/26/nyregion/zohran-mamdani-parents-mira-nair.html
[3] https://canarymission.org/campaign/Zohran_Mamdani
[4] https://blogs.timesofisrael.com/author/ed-greenstein/
[5] https://kritik.com.tr/yerlesimci-kolonyalizmin-bir-diger-yuzu-siyonizm-in-ustun-ayrimciligi-makale4089.html