Yarının Amalekleri: Abdulmuttalip El Kaysi’nin Ontolojik Sadası

Yarının Amalekleri: Abdulmuttalip El Kaysi’nin Ontolojik Sadası

Son dönemde Gazze'de sağlanan ateşkes, yüzeyde geçici bir “sükûnet” izlenimi sunsa da İsrail'in derin tarihsel zihniyeti ve bölgeye dair tahayyülü, kalıcı bir barışın tesisi ihtimalini kökten imkânsız kılmaktadır. Nitekim önceki İsrail-Filistin ateşkesleri (2008, 2012, 2014, 2021) ile Ekim 2025'te sağlanan en son anlaşma arasındaki temel fark, bu son anlaşmanın hangi koşullar ve baskılar altında gerçekleştiğidir. Tarihsel olarak Hamas anlaşmalara büyük ölçüde uyarken, İsrail genellikle ihlal etmiştir; örneğin 2008'de Gilad Şalit'in serbest bırakılması gibi yeni şartlar eklemiş, 2012'de ise Ahmed Jabari'yi öldürmeyi tercih etmiştir. Önceki anlaşmalar abluka hafifletme maddeleri içerirken, İsrail bunları kaldırmakta başarısız olmuştur. En son anlaşma ise Trump ekibinin baskısı, rehineler için kamuoyu desteği, İsrail'de savaşın bitirilmesine dair yüksek halk desteği (%60-70) ve yorgun ordu liderliği sayesinde gerçekleşebilmiştir. Ancak, yeni ateşkes de önceki anlaşmalar gibi kırılgandır; İsrail'in sözlerini tutmama geçmişi göz önüne alındığında kısa ve orta vadede sabote edilme riski yüksektir. Ateşkesin kalıcılığı, İsrail'i sınırlayacak yoğun ABD baskısına bağlıdır; bu baskı azalırsa İsrail saldırganlığının yeniden ortaya çıkması olağan bir durumdur. Bu olağan durum, siyasi tercihlerden ziyade, İsrail'in güvenlik eksenli politikasının barışı ontolojik bir hedef olarak değil yalnızca geçici bir taktik olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşım, ateşkesleri, kaçınılmaz bir yeni şiddet döngüsünün kısa aralıkları hâline getiren bir döngü yaratmaktadır. Söz konusu zihniyet, yalnızca askeri stratejilerde değil, aynı zamanda teolojik ve kültürel söylemlerin yapısında da belirginleşmektedir.

Amalek Analojisi: Kötülüğün Teolojik Meşruiyeti

Bu zihinsel yapının en çarpıcı ve felsefi açıdan en tehlikeli yansıması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 7 Ekim 2023 olaylarının ardından Filistinlileri “Amalekler” ile özdeşleştirmesinde görülmüştür. Filistinlilerin “Amalekler” olarak kodlanması, onları İsrail'in varoluş anlatısında kötülüğün sembolü hâline getirmekte ve Gazze'deki kitlesel yıkımı meşrulaştıran teolojik bir zemin sunmaktadır.

Amalekliler pasajının detaylı okunması, (erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, hayvandan eşeğe kadar hiç ayırt edilmeksizin hepsinin öldürülmesi emrini içerir) bu benzetmenin sadece bir kötüleme veya motivasyon konuşması olmanın ötesinde, kullanıldığı bağlam açısından ciddi anlamlar taşıdığını ortaya koyar. Yahudi tarihi açısından Amalekliler, ışık ile karanlığın mücadelesinde karanlık tarafta yer alan kötülük abideleridir. Bu dualist teolojik perspektiften bakıldığında, onların öldürülmelerinde hiçbir sakınca bulunmamaktadır.

Bu “ışık ve karanlık” eksenli, görünüşte masumane meşru anlatı, Filistinliler için ve dolayısıyla tüm bölge halkları açısından tehlike çanlarının çalması anlamına gelmektedir. Amalek benzetmesi, Gazze'de kadın, çocuk, sivil, asker farkı gözetilmeden 70 bin insanın katledildiği bir ortamda dile getirilmiştir. Bu durum, aynı analojik açıklama kullanılarak yarın bunun diğer bölge halklarının başına gelmeyeceğinin maalesef hiçbir garantisi olmadığını göstermektedir.

Abdulmuttalip El-Kaysi'nin Kehaneti

Kritik zamanlarda yapılan uyarılar, bu büyük tehlikeleri önceden görenler için bir ifşa vazifesi görmektedir. 18 Eylül 2025 tarihinde El-Kerame Kapısı yakınlarında Ürdünlü Abdülmuttalip El-Kaysi'nin gerçekleştirdiği eylem ve ardından ortaya çıkan vasiyeti, bu teolojik-siyasi saldırıya karşı yükselen bir karşı-sada niteliğindedir. El-Kaysi'nin Sadası, bireysel bir eylemin hikayesi olmaktan öte, İsrail'in teolojik meşruiyet üretme biçimlerine karşı bölgeden yükselen bir uyarının ifadesidir.

“Sevgili ailem, vatanım Ürdün'deki değerli yakınlarım, ümmetimizin aziz evlatları, hür ve onurlu insanlar, özellikle de Biladuş-Şam'daki Arap kabileleri ve aşiretlerinden olan kardeşlerim: Bugün Allah'ın huzurunda ve tarih önünde duruşumu kayda geçiriyorum. Kahraman şehit Mahir el-Cazi'nin yoluna katılıyor, onun vasiyetini ve ebedî mirasını takip ediyorum. Ey ümmetimin evlatları! Siyonist işgalin bugün Gazze'de işlediği suçlar, yarın bizim ülkelerimizde de kadınlarımıza ve çocuklarımıza karşı işlenecektir. Sessiz kaldığımız sürece biz de düşmanın “Büyük İsrail” diye adlandırdığı projenin bir parçası hâline geliriz. Ey ümmetin evlatları! İşgal topraklarımıza dayanıp kutsallarımızı çiğneyene kadar susmaya devam mı edeceğiz?”

El-Kaysi, vasiyetinde “Siyonist işgalin bugün Gazze'de işlediği suçlar, yarın bizim ülkelerimizde de kadınlarımıza ve çocuklarımıza karşı işlenecektir” diyerek bölge halklarına seslenmiştir. Bu, sessiz kalınması durumunda İsrail'in genişleme projesinin bir parçası hâline gelineceği uyarısıyla pekişir.

 

 

Resim: Abdulmuttalip El-Kaysi'nin Vasiyeti/Kehaneti

Genişleme Potansiyeli ve Ontolojik Tehdidin Yayılması

El-Kaysi'nin bu sözleri, İsrail'in Filistin'de devam eden pervasız işgallerinin yarın diğer bölge halklarını da aynı Amalekliler sıfatına indirgeme potansiyeline dair önemli bir öngörü ve uyarıdır.

Bu öngörünün ciddiyeti, Batı Şeria yerleşim liderlerinden Daniella Weiss'in -kendisi “yerleşimlerin anası” olarak adlandırılmaktadır- sarf ettiği “sadece Filistin değil, Nil'den Fırat'a bütün bölge yerleşime açıktır” ifadesiyle ve aşırı sağcı İsrailli bakan Bezalel Smotrich'in “Gazze'de Yahudi yerleşim yerleri kurulacak” sözleriyle somutlaşmaktadır. Bu ifadeler, mevcut ateşkesi ve barışı tamamen umursamayan bir yayılmacı zihniyetin varlığını göstermekte, dolayısıyla Amalek analojisinin yarattığı bölgesel tehlikenin ciddiyetini açık örneklerle desteklemektedir. İsrail'in bölgeye dair tarihsel tahayyülü değişmedikçe, yüzeysel sükûnetlerin kalıcı barışa dönüşmesi imkânsızdır.