Suriye'de rejimin değişmesiyle birlikte ülke, tarihinin belki de en derin geçiş dönemlerinden birine girdi. On yılı aşan çatışmaların, yıkımların ve kopuşların ardından artık herkesin cevabını aradığı soru “kim yönetecek?” değil; “nasıl birlikte yaşayacağız?” sorusu oldu. Bu soruya en kapsamlı cevabı veren metinlerden biri, 18 Ekim 2025 tarihinde Suriye İhvan-ı Müslimin Teşkilatı tarafından yayımlanan “وثيقة العيش المشترك” (Ortak Yaşam Belgesi) oldu.
Belge, savaş sonrası yeni düzenin yalnızca siyasî değil, ahlâkî mimarisini de tanımlamaya çalışıyor. Daha girişinde şu cümleyle, yıkımdan dirilişe geçişin fikrî tonunu koyuyor:
> “لا يمكن لأي مشروع وطني أن ينجح ما لم يكن قائماً على الثقة المتبادلة بين مكونات المجتمع.”
(Hiçbir milli proje, toplumun farklı unsurları arasındaki karşılıklı güvene dayanmadıkça başarılı olamaz.)
Bu cümledeki “karşılıklı güven” vurgusu, İhvanın artık eski dönemin siyasal gerginliğini aşarak, yeni Suriye'nin toplumsal vicdanına seslendiğini gösteriyor. Direnişin dili, yerini inşanın diline bırakmış durumda.
Belgenin ikinci bölümü “الأسس الشرعية للعيش المشترك” (Ortak Yaşamın Şer‘î Temelleri), bu yeni dönemin dinî zeminini ortaya koyuyor. İhvan, burada ortak yaşamı siyasî bir zorunluluktan değil, imanî bir sorumluluktan türetiyor:
> “العدل أساس الملك، وهو واجب مع القريب والبعيد، ومع الموافق والمخالف.”
(Adalet yönetimin temelidir; yakınla da uzakla da dostla da muhalifle de adaletli olmak farzdır.)
Bu satırlar, İhvanın tarih boyunca savunduğu ana ilkeleri hatırlatıyor: Yani İslam, sadece inanç değil, aynı zamanda adalet düzenidir. Ortak yaşam, kimliğin silinmesi değil, adaletle farklılıkların birlikte korunmasıdır.
Belgede bu anlayış şöyle ifade ediliyor:
> “العيش المشترك ليس هدنة مؤقتة، بل عهد دائم لحماية الكرامة الإنسانية.”
(Ortak yaşam geçici bir ateşkes değil, insan onurunu koruma üzerine kurulmuş kalıcı bir ahittir.)
İhvan-ı Müslimin'in tarihî çizgisine bakıldığında, onun hiçbir zaman “devlet” kavramına karşı olmadığı görülür. Aksine, devletin dinin yeryüzündeki tecelli alanı olduğunu savunmuş; ancak Baas rejiminin baskı ve istibdadı nedeniyle, Suriye pratiğinde “devlet” kavramı bir zulüm simgesine dönüşmüştü. Yeni dönemde yayımlanan bu belge, tam da bu tahrifatı onarmayı hedefliyor. “Devlet” artık düşman değil, adaletin ve ortak hayatın teminatı olarak tanımlanıyor:
> “الدولة العادلة ليست خصمًا لأحد، بل حَكمًا بين الجميع، تحفظ الحقوق وتمنع البغي.”
(Adil devlet kimsenin düşmanı değil, herkesin hakemidir; hakları korur, haksızlığı önler.)
Ve hemen ardından şu cümle geliyor:
> “قيام الدولة على قيم الحق والحرية، هو تجسيد لمقاصد الشريعة.”
(Devletin hak ve özgürlük değerleri üzerine inşası, şeriatın maksatlarının bir tezahürüdür.)
Bu ifadeler, İhvanın köklü düşüncesiyle tam bir uyum içindedir. Devlet, dinin karşısında değil, dinin adaletini hayata geçiren zemindir. Bugün Suriye'de yeni anayasal düzen inşa edilirken bu vurgu, sadece bir siyasî görüş değil, ahlâkî bir öneri olarak değer kazanıyor.
Belgenin en dikkat çekici kısımlarından biri, sivil toplumun rolüne ayrılan bölümdür. “المجتمع المدني ليس بديلاً عن الدولة، بل هو روحها التي تبقيها حية بالضمير والمسؤولية.”
> (Sivil toplum, devletin alternatifi değil; onu diri tutan vicdanıdır.)
Bu cümle, yeni dönemde İhvanın kendini nasıl konumladığını açıkça gösteriyor: artık bir muhalefet örgütü değil, vicdanın kurumsal sesi olma hedefindeler. Gençliğin eğitimi, toplumun manevî onarımı, hoşgörü kültürünün yeniden tesisi… Bunların hepsi artık İhvanın siyaset değil, sorumluluk alanı hâline gelmiş durumda.
> “جيل الشباب هو صمام الأمان، وتربيته على قيم التسامح أولوية وطنية.”
(Genç nesil ülkenin emniyet supabıdır; onları hoşgörü değerleriyle yetiştirmek milli bir önceliktir.)
Belgenin son bölümlerinde “تعضد القيم والمعايير الأخلاقية” (Ahlâkî Değerlerin Pekiştirilmesi) başlığı altında, yeni Suriye'nin istikrarının hangi ölçüyle sağlanacağı açıklanıyor:
> “يُقاس نجاح العيش المشترك بمدى شعور الناس بالأمان والاحترام المتبادل، لا بعدد الاتفاقيات الموقعة.”
(Ortak yaşamın başarısı, imzalanan anlaşmaların sayısıyla değil; insanların güven ve karşılıklı saygı hissiyle ölçülür.)
Ve ardından gelen şu cümle, sanki bütün belgenin özeti gibidir:
> “حين تكون الكلمة الصادقة، والعمل الأمين، هما معيار القوة، عندها فقط تستقر الأوطان.”
(Doğru söz ve dürüst amel gücün ölçüsü olduğunda, işte o zaman vatanlar istikrar bulur.)
Bu, siyasî değil, ahlâkî bir vizyonun ifadesidir. İhvan, bu belgeyle gücün kaynağını iktidarda değil, doğrulukta ve emanet duygusunda aradığını ilan ediyor.
Son sayfalarda yer alan şu cümle, belki de bütün bu belgenin en insani özeti sayılabilir:
> “سورية الجديدة لن تبنى إلا بقلوب متصالحة وعقول متعاونة.”
(Yeni Suriye ancak barışmış kalpler ve iş birliği yapan akıllarla inşa edilebilir.)
Bu söz, bir siyasî bildiriden çok, bir dua gibidir. İhvan-ı Müslimin, uzun yıllar süren baskıların, sürgünlerin ve mücadelelerin ardından artık başka bir dil konuşuyor: uzlaşmanın, merhametin ve müşterek sorumluluğun dili.
“Ortak Yaşam Belgesi” bu anlamda yalnızca bir örgütün beyanı değil, yeni Suriye'nin vicdanî sözleşmesidir.
Belge tarihe şu hakikatli mesajı bırakıyor:
Adalet olmadan birlik olmaz; merhamet olmadan vatan kurulmaz.