2011'de Arap Baharı dalgasının etkisiyle başlayan Suriye ayaklanması, kısa sürede küresel bir çatışma sahasına dönüştü. Başlangıçta özgürlük ve adalet talepleriyle başlayan halk hareketi, devlet şiddetinin artması ve bölgesel güçlerin müdahalesi sonucu silahlı direnişe evrildi. Bu kaynayan ortam binlerce yabancı savaşçıyı da cezbetti. Çoğu Çeçenistan, Afganistan, Bosna Hersek tecrübesi olan yabancılar dini söylem, ümmet bilinci ve ‘'mazlum halka yardım'' ideali çerçevesinde mobilize edildi.
Yabancı Savaşçıların Kökeni ve Motivasyonları
Araştırmalara göre 2012-2016 yılları arasında yaklaşık 40'tan fazla ülkeden 30.000'e yakın yabancı savaşçı Suriye'ye giriş yaptı. Tunus, Suudi Arabistan, Libya, Çeçenistan, Afganistan, Doğu Türkistan ve bazı Avrupa Ülkelerinden gelen bu savaşçılar farklı örgüt saflarında yer aldılar. O dönemde Suriye uluslararası bu savaşçılar için ‘'yeni Afganistan'' olarak görüldü. Bu savaşçıların motivasyonları üç başlık altında ele alınabilir:
- Dini Motivasyon: İslam ümmetinin savunusu ve ‘'cihad'' anlayışı, özellikle Arap ve Kafkas kökenli savaşçılarda belirleyici oldu.
- Kimlik Arayışı: Avrupa ve Orta Asya'daki bazı gençler için savaş, aidiyet kazanmanın aracı olarak telakki edildi.
- Siyasal İdealizm ve Maceracılık: Rejim karşıtı mücadeleye katılım, Batı karşıtı bir direniş romantizmiyle beslendi.
Suriye Savaşının Evrimi ve Grupların Konumlanışı
Başlangıçta yerel direniş unsurlarıyla birlikte hareket eden yabancı savaşçılar, zamanla kendi ideolojik ağlarını kurdular.
El-Nusra Cephesi: Daha sonra Hey'et Tahrir el-Şam yapısına dönüşecek olan bu örgüt yabancı savaşçıların önemli bir bölümünü bünyesinde tuttu.
Irak-Şam İslam Devleti: (IŞİD) ise transnasyonel bir ‘'hilafet'' iddiasıyla en fazla yabancı katılımını sağladı.
2017 sonrasında bu gruplar arasındaki rekabet savaşçıların dağılmasına, özellikle IŞİD terör örgütünün kullandığı şiddet birçok yabancı unsurun örgütten kopmasına neden oldu.
Türkiye ve Bölgesel Dinamikler
Türkiye 2013-2015 döneminde savaşın insani boyutuyla ilgilenirken, Batı tarafından ‘'Türkiye Yabancı Savaşçılara göz yumdu.'' iddialarına maruz kaldı. 2015 sonrası Ankara'nın sert güvenlik politikaları benimsemesiyle tablo değişti. Türkiye hem Kuzey Suriye'deki ayrılıkçı yapılara hem de IŞİD'e karşı mücadele verdi. Bu durum yabancı savaşçıların varlığının sınırlanmasında önemli rol oynadı.
Esed Rejiminin Çöküşü ve Yeni Dönem
2023'te başlayıp 2024'te tamamlanan siyasi- askeri süreçle birlikte Beşar Esed yönetimi fiilen sona erdi. Rejim unsurlarının bir kısmı ülke dışına kaçarken, bir kısmı yeni idareyle uzlaşma yoluna gitti. Bu denge sahadaki yabancı savaşçı meselesini kökten değiştirdi. Yeni yönetim yabancı savaşçı varlığını iki boyutta ele aldı:
Güvenlik Boyutu: Radikal unsurların tasfiyesi veya entegrasyonu.
Siyasi Boyut: Savaş suçlarına karışmamış kişilere af ve rehabilitasyon imkanı.
Bu süreçte devrim sürecinde etkili olan Doğu Türkistan ve Özbek Kökenli ‘'Ebu Dücane, Ebu Selam'' gibi yabancı savaşçıların tutuklanması, yabancı savaşçı meselesinin artık daha ziyade güvenlik politikası çerçevesinde ele alındığını göstermektedir.
Suriye örneği, yabancı savaşçı olgusunun yalnızca dini saiklerle değil, jeopolitik hesaplar, kimlik krizleri, devlet dışı aktörlerin manipülasyonu ve bölgesel rekabetlerle şekillendiğini göstermektedir. Bu yönüyle Suriye çağdaş İslam dünyasında hem trajik hem de öğretici bir tecrübe olarak yerini almıştır.