Suriye'de yaşanan büyük halk hareketi, ardından gelen uzun çatışma süreci ve yıkıcı insani kriz, ülkenin siyasal ve toplumsal dokusunu kökten değiştirmiştir. Bugün gelinen noktada Suriye, savaşın ağır sonuçlarının ardından yeni bir döneme girmiş durumdadır. Bu yeni dönemde sadece iç dinamikler değil, aynı zamanda bölgesel güçlerin yaklaşımları da yeniden şekillenmektedir. Bu çerçevede Suudi Arabistan'ın Suriye politikasında dikkat çekici bir dönüşüm gözlenmektedir.
Riyad yönetimi, artık klasik diplomatik araçlardan çok, “ekonomi”, “yatırım” ve “kültür” başlıkları üzerinden etkisini hissettirmeyi tercih etmektedir. Bu tercih, Suudi Arabistan'ın “Vizyon 2030” stratejisinin bölgesel yansıması olarak da okunabilir. Söz konusu strateji, yalnızca ülke içindeki ekonomik çeşitliliği artırmayı değil, aynı zamanda kültürel ve sanatsal faaliyetleri küresel ölçekte bir etki alanına dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Suriye'nin yeniden yapılanma ihtiyacı, Riyad'a yeni bir manevra alanı sunmaktadır. Uzun süren savaşın ardından, Suriye toplumu ve ekonomisi toparlanma çabasına girmiştir. Bu süreçte uluslararası aktörlerin, özellikle de Arap ülkelerinin, Suriye ile yeniden ilişki kurma eğilimi dikkat çekmektedir. Suudi Arabistan'ın bu bağlamda geliştirdiği ekonomik ve kültürel açılımlar, yalnızca insani veya ticari gerekçelerle değil, aynı zamanda bölgesel denge arayışlarıyla da bağlantılıdır.
Son dönemde Suudi Arabistan'da düzenlenen büyük ölçekli kültür, müzik ve sanat etkinliklerinde Suriyeli sanatçıların görünürlüğünün artması, bu yeni yaklaşımın önemli göstergelerinden biridir. Eğlence ve kültür alanlarından sorumlu kurumsal yapılar, Suriye'den gelen sanatçılara kapılarını açmakta ve bu etkinlikleri Arap dünyasında birlik ve normalleşme mesajı olarak sunmaktadır.
Bu çerçevede, Suudi Arabistan'da kültür ve eğlence politikalarının merkezinde yer alan isimlerden biri olan Turki Al al-Şeyh, sadece Suudi toplumunun değil, bölgedeki kültürel hareketliliğin de sembolik figürlerinden biri haline gelmiştir. Onun öncülüğünde gerçekleştirilen konserler, festivaller ve uluslararası etkinlikler, Riyad'ın yumuşak güç kapasitesini göstermekte ve bölgesel etkileşim alanlarını genişletmektedir. Suriyeli sanatçıların bu çerçevede ağırlanması, sembolik olarak Suriye toplumuyla yeniden temas kurmanın zarif ama etkili bir biçimi olarak değerlendirilebilir.
Bu kültürel yakınlaşmaların ardında, Suudi Arabistan'ın bölgesel yumuşak gücünü güçlendirme ve Arap dünyasında yeniden merkezî bir konum elde etme arzusu bulunmaktadır. Siyasi zeminde temkinli adımlar atan Riyad, toplumsal ve kültürel alanlarda daha esnek bir diplomasi dili kullanmakta; bu da ona hem Suriye yönetimi hem de halk nezdinde daha geniş bir hareket alanı kazandırmaktadır.
Ekonomik açıdan bakıldığında da, Suudi yatırım çevrelerinin Suriye'nin yeniden inşasına ilgi göstermesi tesadüf değildir. Altyapı, enerji ve turizm gibi alanlarda oluşabilecek fırsatlar, Riyad'ın bölgesel ekonomik stratejisiyle uyumludur. Ancak burada ekonomik hesapların ötesinde bir “imaj inşası” sürecinin de yürütüldüğü görülmektedir.
Suudi Arabistan, bu politikasıyla hem Arap dünyasında artan rekabeti yönetmeye hem de yeni bir Arap merkeziliği fikrini canlandırmaya çalışmaktadır. Suriye'deki kültürel etkinlikler, sanatçılar üzerinden kurulan sembolik bağlar ve yavaş yavaş gündeme gelen yatırım temasları, bu hedefin birbirini tamamlayan parçaları olarak ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Suudi Arabistan'ın Suriye'ye yönelik politikası artık sert güçten çok yumuşak güç, askeri araçlardan çok kültürel diplomasi üzerinden şekillenmektedir. Ekonomi, eğlence ve sanat alanlarının birer diplomatik kanal olarak kullanılmaya başlanması, Riyad'ın bölgeye dair yeni stratejik vizyonunu göstermektedir. Kültürel açılımlar görünüşte yumuşak, hatta apolitik bir nitelik taşısa da, bu sürecin arka planında daha derin bir stratejik planlama hissedilmektedir. Suudi Arabistan, kültür ve ekonomi aracılığıyla yalnızca imajını değil, Suriye'nin geleceğine dair nüfuz alanını da yeniden tanımlamaktadır.