15 Nisan 2023'te Sudan'da savaşın patlak vermesinden bu yana ülke, modern dönem Afrika'sının en ağır insani trajedilerinden birini yaşıyor. Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) girdiği şehirler; öldürme, tecavüz, yerlerde sürükleme, yağmalama gibi korkunç suçların sahnesine dönüşürken, milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda bırakıldı; ardında sadece cesetler ve bir zamanlar hayat dolu olan şehirlerin hatıraları kaldı.
Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütlerinin raporları, bu ihlallerin münferit olmadığını, sivillere yönelik kasıtlı bir gözdağı ve toplu cezalandırma politikasının parçası olduğunu doğruluyor. Başkent Hartum'da, Orta Sudan'da ve Darfur'da tablo neredeyse aynı:
- Ağır silahlarla şehir ve mahallelere zorla giriş,
- Yüzlerce sivilin infaz edilmesi veya gözaltından sonra öldürülmesi,
- Evlerin, pazarların ve gıda depolarının yakılması,
- Kadın ve kız çocuklarına yönelik toplu tecavüzler,
- Cesetlere işkence ve sokak ortasında sürükleme,
- Hastaneler ve bankalar dahil kamu kurumlarının ve özel mülklerin sistematik yağmalanması.
BM'ye göre savaş nedeniyle 10 milyondan fazla Sudanlı yerinden edildi; on binlerce kişi ise hayatını kaybetti ve bunların çoğunluğu sivildi. Sadece Batı Darfur'da, BM raporları şiddetin “etnik temizlik seviyesine ulaşabileceğini” belirtiyor. Özellikle Masalit kabilesi gibi belirli topluluklar, yoğun nüfuslu köylerin kasten yakılması, toplu öldürmeler ve zorla göç ettirme dalgalarıyla hedef alındı.
Khamees Abakar'ın Öldürülmesi… Vahşetin Sembolü
Haziran 2023'te Batı Darfur Valisi Khamees Abdullah Abakar, Hızlı Destek Kuvvetleri'nin Geneina'daki sivillere karşı işlediği suçları bir televizyon röportajında açıkladıktan birkaç sonra kaçırıldı. Kısa bir süre sonra, HDK mensuplarınca öldürülüp cesedine işkence edildiğini ve sürüklendiğini gösteren videolar yayıldı. Bu olay Sudan içinde ve dışında büyük yankı uyandırdı ve milislerin ihlalleri ifşa eden herkese karşı uyguladığı terör politikasının sembolü hâline geldi.
Irkçılık ve Siyasi İntikam Arasında
HDK, işlediği suçları çeşitli gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışıyor: Kimi zaman “darbe yanlısı orduyla savaştığını”, kimi zaman “düşmanları temizlediğini” ya da “Sudan'ı özgürleştirdiğini” iddia ediyor. Fakat gerçek, bu söylemlerin; halkı aşağılamak, boyun eğdirmek ve öldürmek amacıyla yürütülen sistematik suçlara kılıf uydurmaktan ibaret olduğunu gösteriyor.
Etnik boyut:
Darfur'daki birçok saldırı, özellikle Masalit gibi Arap olmayan toplulukları hedef aldı. Bu durum şiddetin ırksal niteliğini teyit ediyor.
Siyasi boyut:
Hartum ve Orta Sudan'da ise HDK, orduya sempati duyan veya isyanı reddeden aktivistleri, doktorları ve gazetecileri hedef aldı. Bu gerekçelerin hiçbiri sivilleri öldürmeyi, kadınlara tecavüz etmeyi veya cesetleri sürüklemeyi haklı çıkaramaz. Bunlar, asıl hedefi olan “korku yoluyla kontrol” politikasına hizmet eden boş söylemlerdir.
“Temiz istiyoruz… Esir yok, yaralı yok”
Ekim 2025'te HDK ve paralı savaşçıların Faşir'e girmesinden önce, HDK komutanı ve Hemedti'nin kardeşi olan Abdulrahim Daklu'ya ait olduğu belirtilen videolar yayıldı. Bu videolarda şu ifadeler yer alıyordu: “Esir istemiyoruz, yaralı istemiyoruz… Faşir'i temiz istiyoruz, tertemiz; sadece cesetler olsun.” Bu açık katliam çağrısı, kentin çevresine yönelik ağır saldırılarla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Yoğun nüfuslu mahalleler ağır topçu ateşine tutuldu, yüzlerce sivil öldü veya yaralandı. Bu tür açıklamalar, milis liderliğinin savaş suçlarından doğrudan sorumlu olduğuna dair hiçbir şüphe bırakmıyor.
Cezasızlık Kültürü
Komuta kademesinden gelen bu tür öldürme çağrıları, savaşçıların kendilerini hukukun üstünde görmesine neden oldu. HDK lideri Muhammed Hamdan Daklu (Hemedti), sık sık “hainlerin temizlenmesi” ve “işbirlikçilere hesap sorulması” gibi ifadeler kullandı. Bu söylemler, sivillerin hedef alınmasını meşrulaştıran bir zemine dönüştü. İçeride hiçbir gerçek yaptırım veya denetim olmaması, milislerin her girdiği bölgede suçların aynı şekilde tekrarlanmasına yol açtı.
Uluslararası Tanıklıklar ve Raporlar
BM İnsan Hakları Ofisi, HDK kontrolündeki bölgelerde “korkunç ihlallerin” yaşandığını; yargısız infazlar, toplu tecavüzler ve organize yağmaların belgelenmiş olduğunu bildirdi. Amnesty International ve Human Rights Watch, sivillere yönelik sistematik saldırıların bazı durumlarda “insanlığa karşı suç” niteliği taşıdığını açıkladı. ABD, İngiltere ve AB; Abdulrahim Daklu da dahil olmak üzere HDK'deki bazı liderlere insan hakları ihlalleri nedeniyle yaptırımlar uyguladı.
Vahşetin Hiçbir Mazereti Yok
Savaşın bile bir hukuku vardır. Uluslararası insani hukuk, sivillerin savaşçılardan ayırt edilmesini şart koşar ve silahsız olan veya çatışmaya katılmayan kişilere yönelik şiddeti kesin olarak yasaklar. Fakat Sudan'da bu ayrım ortadan kalkmış durumda. Savaş, intikam ve yağmayla beslenen milisin korkuyu yönetim aracı hâline getirdiği kanlı bir makineye dönüştü.
Gecikmiş Adalet…
Sudan'da yaşananlar sadece bir “iktidar mücadelesi” değildir; açıkça insanlığa karşı işlenen suçlardır. Dünya, bu vahşeti diğer çatışmalar kadar ciddiyetle ele almakla yükümlüdür. Bu suçlara sessiz kalmak, failleri cesaretlendirmek ve yeni katliamların önünü açmak demektir. Adalet, bu sınırsız şiddeti durdurabilecek tek yoldur. Sudan'ın ölüm değil, yaşam için bir ülke olmasını sağlayacak tek çıkış yoludur.