Öncelikle, vatanım Sudan'dan bu acı görüntüleri aktardığım için Türk okuyucudan özür dilerim. Ancak bu zikredeceklerim, BAE tarafından silahlandırılıp donatılan Hızlı Destek Kuvvetleri milislerinin Sudan ordusuna karşı başlattığı isyandan bu yana milyonlarca masum insanın karşı karşıya kaldığı acı gerçeklerden başka bir şey değildir. Ülke, eşi benzeri görülmemiş insani trajedilere sahne olmaktadır.
Sudan'ı bir buçuk yıldan uzun süredir etkisi altına alan trajedinin merkezinde, sivillerin karşı karşıya kaldığı insani krizin derinliğini gözler önüne seren yürek burkan hikayeler yer almaktadır. Nisan 2023'te savaşın patlak vermesinden bu yana ülke, Birleşmiş Milletler tahminlerine göre hem Sudan içinde hem de yurt dışında 13 milyondan fazla insanın yerinden edildiği dünyanın en kötü göç merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Bu bağlamda kahramanı Batı Sudan'ın Kuzey Darfur Eyaleti'ne bağlı Shangil Tobaya bölgesinde yaşayan kimliği belirsiz bir kadın olan bir trajedi var ki şöyle; Bitkin ve susuz bir halde yoldan gelen kadın, yolculuk ve açlıktan yıpranmış vücudunu bir nebze olsun kurtarmak için çaresizce ona su ve süt ikram eden şefkatli insanlar tarafından karşılanıyor. Kısa süre sonra durumu kritikleşiyor ve etrafındakiler ilk yardım sağlayıp onu 15 kilometreden daha uzaktaki en yakın hastaneye götürmeye çalışıyor. Ancak kader-i ilahi… Kadın, tıbbi tesise ulaşamadan yolda hayatını kaybediyor.
Bu yürek burkan hikâye aslında binlerce insanın acısını yansıtan bir yardım çığlığı. İşin hakikati savaşın yıktığı Sudan'ın her köşesinde, korkudan yorgun düşmüş gözler ve yerinden edilmenin yorgunluğuyla tükenmiş bedenler tarafından anlatılan bir hikâye -daha doğrusu bir trajedi- var. Bunlar, tarihin sayfalarına henüz yazılmamış hikâyeler, ancak onları yaşayanların yüreklerine kazınmışlar. Tanıkları ise, bir zamanlar evleri, hayalleri ve mutlu hayatları olan, ancak şu an ölüler, kayıplar ve yerinden edilmişler listesindeki sıradan numaralara dönüşen çocuklar, kadınlar ve yaşlılar…
Anlattığım olay, münferit bir hikâye değil; başkent Hartum ile Darfur, Cezira ve Kordofan bölgelerinde hâlâ yaşanan binlerce hikâyenin sadece bir yankısı. Hiçbir suçu olmadığı halde, huzur ve güvene dair hayallerini sonsuz bir kabusa dönüştüren paralı askerlerin ve milislerin vahşetinden kaçmak zorunda kalan Sudanlı bir annenin şu hikayesi de bize durumun fecaatini anlatıyor…
Sıradan olması gereken bir günde, bu anne silah sesleri ve top atışlarıyla uyanıyor. Hızlı Destek Kuvvetleri milisleri El Fasher'e girmişler. Bunlar sadece uzaktan gelen sesler değil; kapısına dayanan sesler. Bir zamanlar güvenli olan mahallesinin temellerini sarsıyor. Yılların emeği ve yorgunluğu bir anda yok oluyor ve düzenin anlamı kayboluyor. Kurşunlar çocuk ve kadın arasında ayrım yapmıyor, camilere, evlere veya yaşamın kutsallığına saygı göstermiyor. Amaç açık: terör yaymak, malları yağmalamak ve oradaki insanlar için umudu temsil eden her şeyi, en korkunç insan hakları ihlaliyle yok etmek…Binlercesi gibi, onun da tek seçeneği hayatını kurtarmak. Her şeyi geride bırakıyor; yıllar içinde biriktirdiği anıları, eşyaları ve hayalleri… Küçük çocuklarını, kurtarabildiği azıcık eşyayı ve az miktarda parayı yanına alarak meçhule doğru bir yolculuğa çıkıyor. Bilinmesi gerekiyor ki yerinden edilme dediğimiz şey, yalnızca fiziksel bir yer değiştirme değil; ruhun parçalanması ve toplumsal dokunun da parçalanmasıdır. Hem bir kimlik kaybı hem de sürekli bir tehdit ve güvensizlik hissidir. Göçün engebeli yollarında, bu anne ve çocukları doğanın acımasızlığıyla, çölün susuzluğuyla ve gecenin soğuğuyla yüzleşiyor. Her adım bir meydan okuma… Ve her gün umutsuzlukla mücadele ederek incecik bir umut ipliğine tutunuyorlar; kurşun seslerini duymayacakları, masum akrabalarının cesetlerini görmeyecekleri ve acımasız milislerin insafına kalmayacakları güvenli bir yere ulaşma umudu…
Bugün Sudan'da, özellikle de Batı Sudan'ın Darfur bölgesinde yaşananlar bir güç mücadelesi değil, tam anlamıyla bir insani trajedidir. Hızlı Destek Kuvvetleri milisleri, kalabalık şehirleri savaş alanlarına çevirirken, siviller bombardıman, açlık ve hastalıkla karşı karşıya bırakılmaktadır.
Darfur'daki kabile milislerinden ortaya çıkan ve daha sonra silahlı kuvvetlere dahil edilen Hızlı Destek Kuvvetleri, savaşı bir dizi sistematik ihlale dönüştürmüştür: tecavüz, yağma, cinayet, köy yakma, şehir kuşatması ve insani yardımların engellenmesi…. Bu uygulamalar aslında geleneksel bir savaş değil, toplumun sistematik bir şekilde yok edilmesi ve masum hayatlar pahasına zorla yeni bir gerçeklik dayatma girişimidir.
Bugün hem ülke içinde hem de dışında milyonlarca Sudanlı trajik koşullarda yaşamaktadır. Darfur, Nil Nehri bölgesi ve doğu Sudan'daki kamplarda yaşayan yerinden edilmiş insanlar açlık ve hastalık gibi vahim koşullarla karşı karşıya kalırken, Çad, Güney Sudan ve Mısır gibi komşu ülkelerdeki mülteciler ise hizmet, eğitim ve istihdam olanaklarından yoksun kalmaktadır.
Bu ve benzeri hikayeler, Sudan trajedisinin uluslararası ve bölgesel düzeydeki şüpheli sessizlik karşısında büyümeye devam ettiğinin acı dolu bir hatırlatıcısından başka bir şey değildir. Bu yalnızca siyasi bir sorun değil, aynı zamanda insani bir sorundur. Dünyanın ve özgür halkların, bu mazlumların feryadını duyması ve beşerin dayanamayacağı kadar uzun süren bu acılarına son vermesi gerekmektedir.