Medyanın Ekonomi Politiği-1
Özet
Modern teknolojinin gelişmesiyle birlikte, medya sektörü ve medya araçları da bu değişimden payını almıştır. Gelişen teknoloji ve kapitalizm düzeni artık medyanın bir amaç olarak değil bir araç olarak kullanılması düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Bu düzenle birlikte medya sektörünün toplumlar üzerindeki etkisinin fark edilmesi, siyasi iktidarların ve güçlü sermaye sahiplerinin yüzlerini bu sektöre dönmesinin yolunu açmıştır. Bunun sonucunda küçük ölçekte faaliyet gösteren medya kuruluşlarının yerini, daha büyük medya şirketleri, medya holdingleri almış ve dolayısıyla da medyanın mülkiyet yapısı değişmiştir. Değişen medya mülkiyet yapısı aynı zamanda bu sektörde tekelleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Medya mülkiyeti ve tekelleşme ile birlikte artık medyanın bir amaçtan çok bir araç olarak kullanıldığını ve doğal olarak bu güç sahibi yapıların, istedikleri gibi yayın içeriklerine müdahalede bulunabildiklerini gözler önüne sermiştir. Meydana gelen bu taraflı veya belirli bir ideoloji çevresinde sermayeyi ortaya koyanın görüşünü yansıtma anlayışı, medyanın ekonomi politiğinin önemine bir kez daha dikkat çekmiştir. Yine bu bağlamda rızanın üretilmesi modeli ile demokratik toplumlarda baskı rejimlerinin aksine hiç bir güce ve baskıya başvurmadan kitle iletişim araçları kullanılarak toplumu bireysel özgürlük aşısı ile nasıl tepkisiz ve soft bir hale getirildiği konuları üzerine durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Medya, Ekonomi- Politik, Medyanın Ekonomi politiği, Medya Mülkiyeti, Tekelleşme, Rızanın imalatı
- Medya
‘‘Medya her türlü sözlü ve yazılı iletişim araçlarını kapsayan bir kavramdır. Bu kavramın içine gazeteler, dergiler, kitaplar, broşürler, televizyon, sinema ve radyo gibi günümüzde ise buna ek olarak internet ve billboard gibi basılı görsel işitsel kitle iletişim araçları girmektedir’’.[1] Medya günümüz dünyasında hayatımızın her anına müdahil olan ve kitleleri yönlendirebilme potansiyelini elinde tutan bir güç olmakla beraber bireylerin ihtiyaç duyduğu her alanda faaliyet göstermektedir. İnsan doğası gereği eğitilmeye, bilgilenmeye, eğlenmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaçlarını ise internet televizyon vb. görsel işitsel kaynaklardan karşılayabilmektedir. Gelişen medya, bireylerin ihtiyaca göre dünya ve ülke gündeminden, spor haberlerinden, sağlıklı beslenme olanaklarından, bilimsel çalışma yapılmasından, eğlence programları izlenmesinden, kitap okunabilmesine kadar birçok faaliyeti gerçekleştirmesine imkân sağlamaktadır. Aynı zamanda yaptığı siyasi içerikli haberlerle siyasi arenada da önemli bir rol oynamaktadır. Medya gündem belirleme gücüyle kitleleri kendi istediği doğrultuda, kendi doğrularını onlara empoze ederek kendileri gibi düşünen bireyleri meydana getirir. Medya kitleleri etkilemesi ile toplumsal ve ekonomik dönüşümleri de beraberinde getirmiştir. Medyanın bu güçlü tarafı onun demokrasinin olmazsa olmazları olarak bilinen yasama yürütme yargıdan sonra dördüncü güç olabilmesine de imkân sağlamıştır. Medya sahipliği de toplumlarda çok önemli bir yere sahiptir. Golding ve Murdock göre, “Kapitalist toplumlarda üretim araçlarını kontrol eden kapitalistler düşüncelerin üretimi ve dağıtımını sağlayan araçları da kontrol etmektedirler Bu araçlara sahip olan sermayedarlar, üretip sattıkları medya ürünleriyle egemen düzenin kendisini yeniden üretmesine hizmet etmektedirler’’.[2] Medyanın gücünün farkında olan sermayedarlar farklı iş kollarına sahip olmalarına rağmen özellikle medya alanına yatırım yaparak bu alanda söz sahibi olma ve siyasi ve ekonomik çıkar elde etme arzusu içerisinde olmaktadırlar. Kurdukları bu düzen ile toplumları kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda istedikleri ürünü medya araçlarıyla topluma sevdirebilmekte veya nefret ettirebilmektedir. Aynı zamanda medya, siyaset üstüne baskı kurarak onlar üzerinden hem siyasi hem de ekonomik olarak fayda sağlayabilmektedir.
- Ekonomi- Politik
Ekonomi-politik, ‘‘kapitalizmin gelişmesi ile birlikte meydana çıkmış ve Adam Smith ile birlikte ekonomi-politik üzerine görüşler şekillenmeye başlamıştır. Klasik iktisatçılar ise ekonomi-politiği kullanarak mevcut düzeni ve üretim ilişkilerini açıklamaya çalışmışlardır’’[3]. Daha geniş bir ifade ile Ekonomi- politik toplumun üretim aşamasındaki etkisini ve mülkiyet yapılarını incelerken aynı şekilde toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini ve şekillendirdiğini de açıklamaya çalışmaktadır. Toplumda güçlü olan sermaye sahipleri üretim araçlarının kontrollerini kendi ellerinde tutarak toplumun geleceğini, fikirlerini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirebilmektedir. Ekonomi politik yaklaşım bu noktada siyasi iktidar ve büyük şirket sahipleri yani sermayedarların kapitalist düzenini ve bu düzenle meydana getirilenlerin yani ürünlerin aslında sadece kar amacıyla meydana getirildiğini emek sınıfının emeklerini bir meta olarak görülmesini bu çerçevede açıklamaya çalışmaktadır. Bu denli önemli bir konu olan ekonomi politiğin medya alanındaki ilişkilerine de değinmek gerekmektedir. Nitekim medya piyasasında ki mülkiyet yapısı ve medyanın tekelleşmesi kendi servetlerine servet katmak için üretim araçlarının kontrollerini ve üretimin sürekliliğini sağlayan ve destekleyen sermayedarların kapitalist düzenlerini medyanın ekonomi politiği ile daha ayrıntılı bir şekilde açıklamak yerinde olacaktır.
- Medyanın Ekonomi Politiği
‘‘Medyanın ekonomi-politiği, hizmet sektörünün, iletişimin teknolojilerinin ve telekomünikasyonun tekrar düzenlenmesini, özelleştirilmesini ve büyük uluslararası şirketlerin bu alandaki hâkimiyetlerini araştırmayı amaçlar’’.[4] Medya sektörünün işleyişinin bağımsız oluşu medyanın demokrasinin olmazsa olmazlarından olan yasama, yürütme, yargıdan sonra dördüncü güç olmasını sağlamıştır. Medyanın en önemli görevlerinden birisi bulunduğu toplumun dolayısı ile halkın sesi olmak ve siyasi alanın ve güçlü sermayedarların vurdumduymaz ve kontrolsüz davranışlarının önüne geçmektir. Ancak karşılıklı çıkar ilişkileri yani medyanın, siyasetten ve sermayedarlardan beslenmesi ya da tam aksine siyasilerin ve sermayedarların medyadan beslenmesi bu karşılıklı kontrole ket vurmaktadır. Siyasi güçlerin kontrol mekanizmaları olan RTÜK vb. kuruluşlar medya üzerinde baskı kurabiliyorken medyada kendi hakim olduğu yayın gücünü de siyasiler üzerinde karşı bir baskı hamlesi olarak kullanabilmektedir. Medya sektörünün en önemli ilkelerinden birisi kendisini halka tarafsız ve bağımsız bir şekilde sunmasıdır. Ancak medya araçlarının bir özel sektörün ya da bir siyasi iktidarın elinde olması medyanın bağımsızlığı önündeki en büyük engellerden birisidir. Bu tip medya bağımsızlığının olmadığı durumlarda medya kısırlaşmakta ve sınırlı haber yapabilmektedir. Dolayısı ile halk, haber zenginliğinden ve nesnel bilgi akşından mahrum kalmaktadır. Bir taraftan bağımsızlığı tamamen elinden bırakmak istemeyen medya kısıtlıda olsa iktidar aleyhinde haber yapabilmekte iken aynı zamanda iktidarla ilişkileri bozulmaması adına genel itibari ile onu destekler nitelikte taraflı haber yapmak durumunda kalmaktadır. Medya yine ilişkileri bozulmaması adına ve çıkarlarını korumak adına haber seçiminde iktidar üzerine daha soft haberler yapmakta ve bu şekilde gücü elinde bulunduran iktidarın tepkisini çekmekten kaçınmaktadır. Medya siyasi iktidar tarafından kontrol edilmediği sürece bağımsız ve tarafsız olabilmektedir. Gerektiğinde korkusuzca ve tarafsızca politikacıları eleştirebildiğinde ve onların menfi çıkarlarının karşısında durabildiğinde bağımsızlığını muhafaza edebilmektedir. Medya siyasilerden ve sermayedarlardan finansal olarak özgür olduğu takdirde halkın çıkarlarına hizmet eden ve halkının çıkarlarını koruyan bir güç haline gelir. Serbest piyasa medyasının olduğu durumlarda medya özgürleşebilmekte ve tarafsızlaşabilmektedir. Günümüzde pek çok devlette, genel olarak totaliter ve otoriter rejimin hakim olduğu devletlerde medya devlet kontrolü altındadır. Kontrolün devlet elinde olması yayınların sansürlenmesine ve kısır bir bilgi akışının oluşmasına sebep olmaktadır. ‘‘Medyanın siyasilerle, hükümetlerle ve siyasi süreçlerle ilişkileri çok önemlidir. Medya genel olarak devleti eleştirememektedir. Sadece bireysel olarak yanlış yapanları eleştirir. Sistemin genel işleyişine ve mantığına yönelik bir eleştiri söz konusu olamaz’’.[5] Siyasi iktidarlar ve güçlü sermaye sahipleri yürüttükleri politikalara halkın desteğini alabilmek için medya gücüne çokça başvurmaktadır. Bağımlı medya kuruluşları yayın politikalarını bağlı oldukları iktidarın perspektifinden onların propagandasını yaparak belirler. İktidar yanlısı olan medya kuruluşları iktidar lehinde propaganda yaparak iktidarın elini güçlendirmekte ve karşılığında onlardan kendisine kar payı sağlamaktadır. Bunun karşılığında medya iktidar sahiplerinin seçim kampanyalarını yürütür ve onların lehinde içerikler hazırlayarak halk nezdinde bir profil oluşturur ve iktidar lehinde bir pozitif oy artışının olmasını sağlar. Halk ister istemez medyanın tek taraflı haber politikasından etkilenir ve söylemleri, düşünceleri medyanın, dolayısı ise siyasi iktidarın istediği yönde kanalize olur. Bunun sonucunda halk siyasi tercihlerini farkında olmadan iktidarın, medyanın istediği ön plana çıkardığı kişiler üzerine kullanır. Bu yönü ile bu tür siyasi haberler siyasi yayınlar gerçeklerin yansıtıldığı değil güçlü sermaye sahiplerinin ve şirketlerin ortaya koydukları gerçeği yansıtmayan yapay haberler ve kişileri yansıtmaktadır. Tabi takdir edeceğiniz üzere bu aşamada içerik hazırlayan ‘‘yayıncılar, televizyoncular ve haber editörleri bağımsız kişiler değil, büyük şirketler tarafından kiralanan ve haber üretim sürecinde çalıştırılan kişilerdir. Dolayısı ile haber üretim sürecine etki eden iki temel dinamik, pazar mekanizması ve siyasettir’’.[6] Medyanın bağımsızlığı önündeki en büyük engellerden biriside gün geçtikçe güç kazanan ve daha da büyüyen medya şirketleridir. Bu medya şirketleri aynı anda televizyon, radyo, gazete, dergi ve internet sayfaları gibi birçok haber kaynağına sahiptirler. Medya toplumu yönlendirebilme etkisinin ve maddi manevi gelir kapısı olmasının fark edilmesinden sonra büyük holdingler tarafından rağbet görmüş ve bu holdingler tarafından satın alınmaya başlamıştır. Bunun sonucunda da medya sektöründe artık tekelleşme ve tek tip haber yapma ortaya çıkmıştır. Bagdikian bu konunun önemine binaen “Medya kuruluşlarının büyük şirketlerin eline geçmesiyle bu şirketler, tarihin en büyük diktatörlüklerinin bile elde edemediği karşı konulmaz bir iletişim gücüne kavuşmuştur”[7] demektedir. Nitekim bu güce kavuşmasıyla birlikte medya patronları medyanın üretim içeriklerine istediği gibi müdahale etme gücüne de sahip olmuştur. Gelişen kapitalist dünya düzeni ve medya ile birlikte ulusal medyanın tekelleşmesi ile birlikte kendi toplumu üzerinde baskın bir gücünün olması, aynı şekilde uluslararası devasa medya şirketlerinin de ne yazık ki ulus devletlerinin üzerinde bir hâkimiyet kurmasının da önünü açmıştır. ‘‘ Ekonomik açıdan güçlü olan medya holdingleri tüm dünyada yayın yapan ve dünyanın birçok yerine ulaşan ve müdahale eden medya şirketleri kurmakta, devralmakta veya ortak olabilmektedir. Bunun sonucunda uluslararası anlamda medya emperyalizmi ortaya çıkmaktadır’’.[8] Dünya üzerinde söz sahibi olan emperyalist ülkeler sahip oldukları uluslararası medya şirketleri aracılığı ile kendi ideolojilerini, yaşam tarzlarını medya aracılığı ile hakim oldukları ve baskı altında tuttukları devletlere aktarabilmektedir. Başka bir ifade ile baskı altında tuttukları devletlerdeki neslin istedikleri gibi yetişmesine onlar gibi düşünen, onlar gibi giyinen onların belirlediği çizgide ilerleyen bir nesil meydana getirebilme gücüne sahip olmaktadırlar. Daha da ilerisi sahip oldukları bu medya gücü ile emperyalist devletler ulusal medya gücü ile baskı altında tuttukları devletlerin siyasi alanına müdahale edebilmektedir. Müdahil oldukları bu alanda seçilecek olan siyasi liderin kim olacağına kiminle iş birliği içerisinde olacağına karar vermekte ve onu ön plana çıkarmaktadır. İstemedikleri liderleri toplum nezdinde kötü göstererek ya da onun siyasi kariyerini bir şekilde yerle bir ederek istifa etmek mecburiyetinde bırakabilmektedir. Bunu başaramadığı durumlarda halk arasında bir karmaşa çıkararak lider aleyhinde propaganda yürüterek, sivil ya da askeri güç tarafından darbe yapılmasına ve hükümetten düşürülmesine kadar etki edebilmektedir. Bir örnek olarak yakın tarihimizde Arap baharının yaşanmasında medyanın özellikle sosyal medyanın çok büyük etkisi olmuştur. Tunus ve Mısır gibi ülkelerde medya siyasete yön vermesiyle ve devrimlerin yaşanmasıyla ön plana çıkmıştır. Sosyal medya Arap baharı sürecinde kitlelerin örgütlenmesinde öncülük etmiş ve devrim hareketlerinin hız kazanmasına vesile olmuştur. ‘‘Kitleler Facebook gibi sosyal ağlarda haberleşmiş, örgütlenmiş, protesto gösterileri organize etmiştir. Geniş kitlelere kolay ulaşabilmesi, çok hızlı olması, kontrol edilebilirliğin görece daha zor olması gibi özelliklerinden dolayı sosyal ağlar etkin olarak kullanılmıştır’’.[9]
- Medya Mülkiyeti
Medya mülkiyeti ekonomik ve siyasi olarak iktidarı elinde bulunduranların medya araçlarını kontrol etme arzusu olarak açıklayabiliriz. Siyasal olarak iktidarı elinde bulunduranların medyayı kendi kontrolünde tutmak istemesinin gayesi şüphesiz kendi çıkarları doğrultusunda medyayı yönlendirmek ve ona sahip olmaktır. Aynı şekilde maddi gücü elinde tutan sermayedarlar da tıpkı siyasi iktidarı elinde tutanlar gibi kendi ekonomik çıkarları için medyayı kendi ellerinde tutmak isterler. Bu sahiplik sonucunda medya içerikleri gücü elinde bulunduranların düşünceleri, ideolojileri doğrultusunda şekillenmektedir. Medya sahipleri genel olarak gücü elinde bulunduranların safında yer almakta ve onların siyasi ekonomik gücünden faydalanmaktadır. Nitekim medya için gerekli olan maddi kaynağı ortaya koyan ya da maddi olarak destek sağlayanların şüphesiz yapılan yayınlarda etkisi kaçınılmazdır. Ekonomi politik yaklaşım ise bu konuya şöyle yaklaşmaktadır. ‘‘Medyanın sahiplik yapısındaki varyasyonlar medya sahipleri ile güç sahiplerinin yani iktidarın ilişkilerini çok ta değiştirmemektedir. Zira her medya sahibi sermayedarların çıkarları ile doğru orantıda hareket etmektedir’’.[10] Medyanın özgür bir medya olmasındaki en büyük engellerden olan bu güç sahipleri kontrol altına aldıkları medyayı kendi keyfiyetlerine göre yönlendirebilmektedir. ‘‘Medya bu baskı altında belirli bir perspektiften sınırlı bir şekilde hareket edebilmekte ve yayın yapabilmektedir. Medyayı adeta bir kıskaç altına almış güçler ise; Resmi, Ticari ve Çıkar gruplarından oluşmaktadır’’.[11] Kısaca bu güç sahiplerine de değinmek konunun siyakı açısından yerinde olacaktır.
- Resmi
‘‘Çoğu komünist ülkede olduğu gibi medya devlet tarafından denetlenir. Bu durumda medya bağımsız olarak hareket edemez ve toplumda farklı düşüncelere ve görüşlere yer bırakılmamaktadır. Bağnazlık ve çatışma zemini için ideal bir yaklaşımdır’’.[12] Sermayesi devlet tarafından karşılanan medya organları hükümet lehinde çalışmakta ve onun aksine bir söylemde bulunmaktan kaçınmaktadır. Devlet tarafından kurulan bu medya organları sadece iktidardaki parti ya da lider için haberler, reklamlar, yazılar kaleme almakta ve hükümetin pozitif olarak yaptığı halk nezdinde kabul gören faaliyetleri ekranlara taşımakta veya diğer medya araçlarıyla yansıtmaktadır. Buna örnek olarak Rus kaynaklı Sputnik, İngiltere menşeili BBC ve Türkiye yerelinde ise TRT buna örnek olarak gösterilebilir. Devlet lehinde ve devlet sermayesi ile yayınlar yapan medya organlarının yayınlarına kamu hizmeti yayıncılığı da denmektedir. Bu resmi kuruluşlar siyasi otoritedeki liderlerin çıkarları için çalışmakta, olacak herhangi bir seçim çalışmasında liderin propagandasını yapmaktadır. Devlet elinde olan bu kanalların sermaye sıkıntısı olmadığından lider lehinde daha donanımlı, daha kaliteli reklamlar propagandalar yapabilmektedir. Hükümet aleyhinde bir haber politikası izleyemediğinden bu tür kanalların tarafsız olabilmesi neredeyse imkânsızdır. Buna istinaden halkın da bu tür resmi kanallardan tam manası ile gerçekleri öğrenmesi güçleşmektedir.
- Çıkar Grupları
Medyanın üretim çeşitliliği çıkar grupları olarak adlandırılan çeşitli, partiler, tarikatlar, dernekler ya da cemaatler ’in istekleri doğrultuda şekillenmektedir. Çıkar grupları sermaye desteğinde bulunarak yandaş olarak yanında bulunmasını istediği medya grubunu ayakta tutmaktadır. Siyasi partiler, cemaatler, dernekler vb. yapıların bir medya kurum ya da kuruluşunun kendi lehinde yayın yapmasından bir çıkar sağlıyorsa mali desteğini ters düşünceye kadar ya da anlaşmazlıklar yaşanıncaya kadar devam ettirebilmektedir.
Medya kuruluşlarına sahip olmak, medya pazarına duyulan stratejik ilgi sonucu değil, aksine medyayı politik çıkarlar doğrultusunda propaganda amaçlı veya karşıt görüşleri karalamak maksadıyla ve/veya medyayı ticari amaçlarına alet eden siyasi gruplarla işbirliği için kullanmak üzere (belli bir “rant” ve imtiyaz elde etmek amacıyla) yapılmaktadır. Ulusal ve yerel medya pazarlarında önde gelen medya sahipleri, medyayı kendi propagandalarını yapmak veya karşıt grupları karalamak ve/veya ticari gruplarla siyasilerin arasında patron-müşteri temelli ilişkiler yaratması için kullanmaktadır..[13]
- Ticari Gruplar
Medya sahiplerinin, medya araçlarını ürünlerine geniş bir pazar piyasası oluşturmak için kullanması durumudur. Bilgi içerikli veya eğitim içerikli yayınlanan programların sık sık kesilerek bireylerin dikkatlerini çekmek üzere ticari gruplar tarafından bol bol reklam verilmektedir. Bunun bir sonucu olarak TV programları ya da, herhangi bir görsel işitsel yayıncılık reklam gelirleri, kar payları uğruna feda edilmektedir. Programların kar endeksi olmasından dolayı artık program içeriğinin öneminden çok program akışında verilecek reklamların ne kadar kişiyi etkileyeceği kimler tarafından alınacağı üzerine düşünmeler başlamaktadır. Bu tür eğitici ya da dikkat edici programlara halkın rağbet göstermesi reklamcıların iştahını kabartmaktadır. Bireylerin dikkat kesildiği programlar, reklamcılar tarafından boş bırakılmamakta bilinçaltlarına ya da akıllarının bir köşesine doğrudan veya dolaylı olarak bu durumu kazmaktadırlar. Bireyler bu kodlamalarla hareket etmekte ve kendini reklam çarklarını döndüren kapitalist düzenin kollarına kendini farkında olmadan bırakmaktadır. Bu işlev hem ticari grubun hem de medya sahibinin işine gelmektedir. Medya sahibi aldığı reklamlarla kar marjını yükseltmekte reklam veren ise kazandığı yeni müşterilerle sermayesine sermaye katmaktadır. Bu durum maalesef medya sahiplerinin kaliteli ve eğitici program yapmasını engellemekte onları daha çok para kazandıran reklam işlerine yönlendirmektedir. “Kar ve rekabet mantığıyla hareket eden medya şirketlerinin şimdi en önemli amacı, bundan böyle ürünlerini mümkün olan en geniş tüketici kitlesine ulaştırmaktır. Bu durumda da sürekli bir gelişmeci eğilim vardır ve bu eğilim durmaksızın genişletilmiş görsel/işitsel mekânlar ve piyasalar inşa edilmesi yönünde çalışmaktadır’’.[14]
- Medyada Tekelleşme
‘‘Medyada tekelleşme olgusunu, medya araçlarının sahiplik yapısının bir kişi, bir grup veya bir şirketin elinde bulundurması olarak tanımlamak mümkündür’’.[15] Medya alanında tekelleşme medya sahipliğinin daha küçük olan medya şirketlerinin yerlerini daha büyük çapta faaliyet yürüten medya şirketlerine bırakması büyük olan şirketlerin de aynı zamanda medya piyasasında payın büyük kısmına hâkim olması olarak açıklanabilir. Medya piyasasında birden çok şirket olması şirketlerin atacakları adımlarda daha serbest olmasının önünü açarken işletme sayılarının azalması yani tekelleşme ile birlikte şirketlerin yapacakları hamlelerde daha seçici daha dikkatli olmasını gerektirmiştir. Medya sektörünün tekelleşmesi doğru bilgi ve özgür haber anlayışının önündeki en büyük engellerden birisidir. Basın çok sesli olduğu müddetçe özgürdür ve halkın bilgilenmesine ve doğru haberlere ulaşmasına imkân tanır. Basında tekelleşme halk özelinde bilgi akışına ket vurmaktadır. ‘‘Tek elde toplanan medya sektöründe faaliyetlerin kimler tarafından ve nasıl hayata geçirildiği önemli bir konu haline gelmiştir. Çünkü özel güçler elinde toplanan medya, kamusal görevinden uzaklaşıp propaganda aracı olarak kullanılır duruma gelmiştir’’.[16] Medya piyasasında farklı tekelleşme oluşumları olmasına rağmen en genel anlamıyla tekelleşme, üç şekilde kategorize edilmektedir.
- Yatay Tekelleşme
‘‘Yatay bütünleşme medya işletmelerinin sadece bir alanda genişlemelerini anlatır’’.[17] Herhangi bir medya kolunda yayın faaliyeti yürüten medya kuruluşlarının birleşmesiyle gerçekleşmektedir. Örnek olarak bir televizyon kanalı sahibinin, başka bir televizyon kanalını satın alması veya bir gazete yayını yapan şirketin başka bir gazete şirketini kendi bünyesine katması olarak açıklanmaktadır. Bu tür tekelleşmelerde medya şirketinin tek bir alanda kanalize olmasından dolayı daha başarılı daha profesyonel yayınlar ortaya çıkması muhtemeldir.
- Dikey Tekelleşme
‘‘Dikey birleşme ürettiği ürün için gereken malzeme ne ise o malzemeyi ya da malzemeleri üreten şirketlerle birleşmesi şeklinde olmaktadır. Böylelikle ürettiği malın hammaddesinden dağıtımına pazarlanmasına kadar tüm aşamaları kendi bünyesinde toplamaktadır’’.[18] Bu tip birleşmeleri ürünün, üreticiden tüketiciye ulaşmasına kadar ki süreçte, ihtiyaç duyduğu bütün şirketlere veya eşyaya sahip olması olarak özetleyebiliriz. Örneğin bir dergi veya kitap alanında faaliyet gösteren bir şirketin, yayınevine, basımevine, kâğıt üretimine kadar olan bütün işletmeleri elinde bulundurmasıdır.
- Çapraz Tekelleşme
‘Tekelleşmenin ve dolayısı ile basın özgürlüğünün en tehlikeli hali olarak görülmektedir. Farklı alanlarda faaliyet yürüten medyaların aynı çatı altında toplanmasıdır. Medya işletmeleri etkinlik gösterdiği ve hitap ettiği çevreyi daha da genişletmek için çapraz tekelleşmeye yoluna gider’’.[19] Örnek olarak gazete sahibi bir medya şirketinin, aynı alanda faaliyet göstermek için, bir televizyon kanalı veya internet sitesi vb. yayın organlarını satın alması veya kurması olarak tanımlanmaktadır. Bu tekelleşme türü medya sahiplerinin gücüne güç katmakta iken onların yayın özgünlüğüne engel olabilmekte ve genel olarak bütün yayın organlarında tek tip içerik üretmesine sebep olmaktadır.
- Rızanın İmalatı
‘‘Rızanın üretilmesi, demokrasi içerisinde geniş toplum kesimlerinin onayını almak için, zora ve şiddete başvurmadan, gerekirse gerçekleri profesyonelce çarpıtarak, çeşitli iletişim kanallarıyla ikna etme süreci olarak tanımlanabilir’’.[20] Rızanın imalatı modelinde medyanın olayları, kitlelere nesnel bir şekilde aktarması gerekirken, bunun yerine siyasi iktidarı ve ekonomik gücü elinde bulunduranların çıkarları doğrultusunda yansıtmasını ve onlar lehinde propaganda yapmasını konu edinmektedir. Rızanın imalatıyla halkın davranışları, düşünceleri iktidarı elinde bulunduranların istekleri doğrultuda şekillenmektedir. Medya sektöründeki tekelleşmelerden ve finansal bağlılıklardan dolayı medya şirketleri halkın yararını gözetmekten ziyade siyasi iktidarın ve sermayedarların çıkarlarını ön planda tutmaktadır. Medya aracılığı ile halk, siyasi iktidara boyun eğmekte ve iktidar kontrolünde hareket etmektedir. “Medya, toplumsal bir amaca hizmet etmektedir, ama bunu farklı bir anlamda yapmaktadır: İnsanların zihinlerini, hükümetlerine ve daha genel kapsamda toplumsal, ekonomik ve politik düzenin düzenlemelerine erdemli bir bağlılık gösterecek biçimde eğitmektedir”.[21] Baskı rejimlerinde iktidar, halk üzerindeki egemenliğini şiddete ve baskıya dayandırmakta ve işlerini bu şekilde yürütmekteyken demokrasilerin hakim olduğu toplumlarda ise iktidar sahipleri veya güçlü sermayedarlar halk üzerindeki egemenlik kurma ve kendi ideolojilerini empoze etme arzularını daha soft bir şekilde, medya araçlarını kullanarak yapmaktadırlar. Rızanın imalatında egemen gücün veya grubun çıkarları için toplumsal özgürlüğe karşın bireysel özgürlük istenmektedir.
Refahın belli ellerde toplandığı ve önemli sınıfsal çıkar çelişkilerinin bulunduğu bir dünyada kitle medyasının bu egemen güçlere hizmet edebilme rolü sistematik bir propagandayı gerektirmektedir. Medyanın neden hükümet ve şirketlerin çıkarları çerçevesinde hareket ettiklerini açıkladıkları “propaganda modeli” bu hareketin yapısal etkenlerine odaklanmaktadır. Propaganda modeli, medyanın yaptıklarını şekillendiren güçleri tarif etmektedir.[22]
Bu modelin amacı, medya araçlarına sahip olan iktidar ve güç sahiplerinin siyasal ve kar amaçlı ideolojilerini, halk özeline kabul ettirmek ve onları tepkisiz bırakmaktır. Medya sektörü bu amacını gerçekleştirirken topluma dayatılan bir konunun önemine göre ne kadar süre ile propagandasının yapılacağı, hangi kesime hitap edeceği, konunun hangi boyutlarının ele alınacağı gibi pek çok olağan durumu göz önünde bulundurarak, konuya ve topluma göre aksiyon almaktadır.
[1] Halil Nalçaoğlu, “Medya ve toplum İlişkisini Anlamak Üzere Bir çerçeve”, Medya ve Toplum, Der. Sevda Alankuş (İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003) ,44.
[2] Levent Yaylagül, Kitle iletişim kuramları- Egemen ve eleştirel yaklaşımlar, (İstanbul: Dipnot Yayınları, 2013).
[3] Muhacir Murat Yeşil, ‘‘Ekonomi –Politik Yaklaşımı Bağlamında Medyada Tekelleşme Sorunu: Gazeteciler Üzerindeki Yansımalar’’, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Journal, C.2 (2015): 148.
[4] Gamze Yücesan Özdemir, ‘‘Küresel iletişim çağı: Egemen yaklaşım versus Ekonomi politik yaklaşım’’, Sermayenin Medyası Medyanın Sermayesi Ekonomi Politik Yaklaşımlar, Der. Selda Bulut (Ankara: Ütopya Yayınevi, 2009),31.
[5] Graham Murdock “Class, Power and the Press: Problem of Conceptualisation and Evidence”, The Sociology of Journalism, and the Press, Der. H. Christion (London: GBJH Brookers (Printers) Ltd, 1980), 40.
[6] Dennis, Everette and John C. Merrill, Media Debates: Great Issues fort he Digital Age, (Belmond-Wadsworth, Thomson Learning, 2002),111.
[7] B.H. Bagdıkıan, The New Media Monopoly: A Completely Revised and Updated Edition With Seven New Chapters, (Boston: Beacon Press, 2004).
[8] İrfan Erdoğan ve Korkmaz Alemdar, Öteki Kuram, Kitle İletişim Kuram ve Araştırmalarının Tarihsel Ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, 2. Bs. (Ankara: ERK, 2005), 395.
[9] Özgür Kurtuluş, ‘‘Arap Baharı Ve Sosyal Medya’’, http://ozgurkurtulus.com.tr/arap-bahari-ve-sosyal-medya/ [10.05.2020].
[10] P. Shoemaker ve S. Reese (1991). İdeolojinin Medya İçeriği Üzerinde Etkisi, Medya Kültür Siyaset, Der. Süleyman İrvan. (Ankara: Alp Yayınevi, 1991), 141.
[11] Sertaç Dalgalıdere, ‘‘ Eleştirel Ekonomi Politiğe Bakış’’, Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.1, S.2 (Yaz 2011):76.
[12] A.g.e. , 76.
[13] ‘‘Medya Dürüstlüğünü Ve Karşısındaki Engelleri Anlamak’’, https://www.google.com/search?q=MEDYA+D%C3%9CR%C3%9CSTL%C3%9C%C4%9E%C3%9CN%C3%9C+VE+KAR%C5%9EISINDAK%C4%B0+ENGELLER%C4%B0+ANLAMAK&rlz=1C1GCEU_trTR867TR867&oq=MEDYA+D%C3%9CR%C3%9CSTL%C3%9C%C4%9E%C3%9CN%C3%9C+VE+KAR%C5%9EISINDAK%C4%B0+ENGELLER%C4%B0+ANLAMAK&aqs=chrome..69i57j69i60.843j0j7&sourceid=chrome&ie=UTF-8 [09.05.2020].
[14] Abdullah Özkan, ‘‘Küreselleşme Sürecinde Medya Ve Siyaset: Medya Gücü mü Gücün Medyası mı’’ https://tasam.org/tr-TR/Icerik/777/kuresellesme_surecinde_medya_ve_siyaset_medya_gucumu_gucun_medyasimi [09.05.2020].
[15] Zakir Avşar, ‘‘Medyada yoğunlaşma ve Şeffaflaşma: Yasal düzenlemeler, beklentiler, sorun alanları’’ İletişim Araştırmaları Dergisi, C.2, S.2 (2004): 89.
[16] Orhan Baytar, Teorik Ve Pratik Açısından Medya Ekonomisine Bakış, 1.bs. (Konya: Çizgi Kitabevi, 2013),96.
[17] Mihalis Kuyucu, ‘‘Türkiye’de Medya Ekonomisi’’ ( Doktora Tezi. M.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011) , 17.
[18] Toktokan Ayteliva, ‘‘MEDYA DÜNYASINDA TEKELLEŞME: Türkiye Örneği’’ (Yüksek Lisans Tezi. Kırgızistan- Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 201 ), 44-46.
[19] A.g.e. , 44-46.
[20] Ahmet Ayhan, Propaganda Nedir? Propaganda ve Halkla İlişkiler Ekseninde ABD Dış Politikası, (İstanbul: Literatürk Yayınevi, 2007), 51-52.
[21] Noam Chomsky, Medya Gerçeği, Çev. Abdullah Yılmaz (İstanbul: Tüm Zamanlar Yayıncılık, 1993), 27.
[22] Edward S. Herman ve Noam Chomsky, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, Çev. Ender Abadoğlu (İstanbul: BGST Yayınları 2012), 16.